Volkan Hacıoğlu yazdı…

Ahmet Ada, Yağmur başlamadan eve dönelim kitabı hakkında Volkan Hacıoğlu'nun Cumhuriyet Kitap'ta yayınlanan yazısı.
Cumhuriyet Kitap, 31.3.2016, s. 15

19 Mart 2016 tarihinde yitirdiğimiz usta şair Ahmet Ada’nın yayımlanan son şiir kitabı Yağmur Başlamadan Eve Dönelim hakkında Volkan Hacıoğlu’nun yazısı 31.3.2016 tarihli Cumhuriyet Kitap‘ta yayımlandı. Ahmet Ada’yı sevgi ve özlemle anıyoruz…

İnsan ve doğa

Yüksek teknolojinin hayatımıza hızlı bir şekilde nüfuz etmesiyle sanat eserlerinin estetik olarak özümsenme dinamikleri de ister istemez değişti. Günlük okuma ve yazma edimlerine de yansıyan dijitalleşme her şeyi çok pratik kılmakla birlikte bir o kadar da yüzeyselleştiriyor. Hemen herkes artık klavye kullanarak yazı yazıyor. Oysa el yazısı ile yazmanın beynin yaratıcı fonksiyonlarını faaliyete geçirdiğini gösteren bilimsel bulgular var. Pratiklik bakımından hız kazanmanın bedeli insan doğasının yaratıcı yönlerinin törpülenmesi oluyor maalesef.

İnsan ve doğa arasındaki mesafe yirmi birinci yüzyılda daha önce hiç olmadığı kadar açıldı. İnsan doğası değişir mi, değişmez mi tartışmaları bir yana, insanın algılama kapasitesi yüzeye yayılırken derinliğini kaybetti. Bu yapaylık sanatlara da yansıdı. İnsan doğa ile doğrudan kurduğu sağlıklı iletişimi kaybetti. Şiir sanatının da bu kopuştan payını aldığını söyleyebiliriz.

Romantizmin kurucusu Jean Jacques Rousseau ile başlayan İtirafçı geleneğin “Ben” söyleminin kısır döngüsüne kendini kaptıran şair empati duygusundan yoksun bir sıkışmışlık içinde imge avcılığına soyundu. Artık folklorun şiire bir düşmanlığı kalmadı. Çağımızda şiirin en büyük düşmanı, insanı kendi doğasına yabancılaştıran hızlı kapitalizmdir. Ahmet Ada’nın Yağmur Başlamadan Eve Dönelim[1] adlı kitabını okurken insanın kendi doğası ile arasına inen bu karanlık perdenin aralandığını hissettim. Düzyazı şiirlerden oluşan bu kitap usul usul akıp giden bir akarsuyun sesini dolduruyor insanın gönlüne. Kitabın “Yazıt” adlı ilk şiirinde “Ötelere kör noktaya ulaşsın istiyorum sözüm,”[2] diyen şairin oldukça mütevazı bir isteği var: “Kardeşti doğaya, sözcüklerin eviydi evi,” diye yazılmasını istiyor yazıtına.

Ahmet Ada, doğanın gravüründeki şiiri yazıyor

Ahmet Ada, doğanın gravüründeki şiiri yazıyor ya da daha doğrusu doğanın gravüründe yazılı olan şiirin şifrelerini çözüp yalın bir dille düzyazı şiir olarak okura sunuyor. Estetik hakikatin dışavurumunda “Geri alamam damlayan hüzün mürekkebini,” demekte elbette haklı. Ada’nın bu kitabında düzyazı şiiri tercih etmiş olmasının önemli bir nedeni var gibi geliyor bana. Çağımızda estetik yanılsama kaybına uğrayarak öz değerini yitiren sanatın yanlış bilinç ürettiğini sezmiş ve bu yanlış bilinci yapıbozuma uğratmak için düzyazı şiirin geniş olanaklarından faydalanmak istemiş. Bu çabasında başarılı olduğu, “Dünya İçeridedir” adlı şiirinde “Çabam, kanatmak sözün ucunu çakıl taşıyla,”[3] demesinden de anlaşılıyor.

Ahmet Ada şiirleri, Yağmur Başlamadan Eve Dönelim, kitap.

Bilgiçlik değil, bilgelik var bu kitapta. Kitabın adında da ironik bir anlatım gizli. Modern insan, Eliot’un tabiriyle, kof insandır. Tıpkı bedenini örtmekte kullandığı hazır giyim ürünleri gibi duyguları yapaydır, fikirleri de ‘konfeksiyon’ ürünüdür. ‘Yağmur başlamadan eve dönelim’ sözü gündelik dilde doğa ile insan arasındaki yabancılaşmanın ironik bir ifadesini sunuyor. Kent hayatında insan doğadan o kadar uzaklaşmıştır ki yağmurda ıslanmak bile onun için artık rahatsız edici bir durum hâline gelmiştir. Kışın ufolarla ısınan, yazın klimalarla serinleyen ve ömrünün büyük bir bölümünü alışveriş merkezlerinin cam fanuslarında geçiren insan, şiirle olan bütün organik bağlarını koparmıştır.

Şiir her şeyden önce sokaktadır

Şiir hiçbir zaman cam fanuslardaki dükkânların raflarında çok satanlar arasında olmamıştır. Şiir her şeyden önce sokaktadır. Sonra kırlarda, ormanlarda, denizlerde… “Seviyorum saksağanın geçtiği göğü, salyangozun iz bıraktığı ince yolu. Bir sepet dolusu üzüm getirişini bağdan… Kuyudan su çekişini… Yuvarlanmayı merdivenlerden…”[4] Şairin gördüğü ve sevdiği tüm bu güzellikleri okurun da görmesi için başını cam fanuslardan ve gökdelenlerin çelik yapılarından dışarı çıkarması gerekir. En son ne zaman yağmurda ıslandınız ve en son ne zaman yağmurda sırılsıklam olmanın keyfini çıkardınız? En son ne zaman kar kaçtı gözlerinize ve dünyaya bir kar tanesinin mucizevi geometrisinden baktınız?

Usul usul akan bu nehir, okuru şaşırtmak istercesine birden bire hiç beklenmedik bir şekilde çağlamaya başlıyor: “Güneşin şamdanları ışıtınca dünyayı ruhunun gezindiği kıyılar yitiriyor denizini.”[5] Sesiyle, kurgusuyla, müziğiyle gerçekten eşsiz bir dize! Ahmet Ada, Yağmur Başlamadan Eve Dönelim derken hiç hissettirmeden büyük şiirin yörüngesine sokuyor okuru. Hayatın özündeki ironiyi şiire ustalıkla yediriyor. Düzyazı ‘dizelerinde’ “bakın ben neler yazıyorum,” diye bağırmıyor. Tam tersine, sözünü özellikle gözlerden uzak tutmak çabası içindeymişçesine usul usul söylüyor. Nafile bir edayla böbürlenmiyor onun şiiri, kayalara vuran tuzlu dalgalar gibi içten içe köpürüyor!

Volkan Hacıoğlu, Cumhuriyet Kitap, 31.3.2016, Sayı: 1363, s. 15

Dipnotlar

[1] Ahmet Ada, Yağmur Başlamadan Eve Dönelim, İstanbul: Ve Yayınevi, 1. Basım: Haziran 2015.

[2] A.e., s. 13.

[3] A.e., s. 30.

[4] A.e. s. 32.

[5] A.e., s. 39.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir