Varlık dergisinin Ekim 2015 tarihli sayısında, “Şiir Günlükleri”nde Gültekin Emre Ömür, Sakalsız Bir oğlanın Tragedyası, Elli Yıl Sonra ‘Kargı’ ve Oza adlı kitaplarımız hakkında yazdı.

Ömür

Perşembe. Halit Asım’ım Ömürünü daha önce okumuştum (1992) ama bu yeni baskısı (Ve Yayınevi, 2015) daha doyurucu. Başka şiirlerle, mektuplarla, fotoğraflarla, el yazılarıyla, hakkında yazılanlarla, düzyazı şiirlerle, yayına hazırlayanın notlarıyla çok özenli ve titiz bir yayıncılık, editörlük örneği, bu. Tek kitaplık bir Ömür. 23 yıl sürmüş bir yaşamdan geride kalanlar. Kırk Kuşağı şairi mi, Garip’in yolunda giden biri mi Halit Asım? İkisi birden gibi geliyor bana. “Kanımda süzgün gözlü şeytanlar, / Ve azat edilmiş avuçlarım. / Allahsız hatıralar ararım, / Ki solgun dünyasında günahkâr. // Çırpınan uyku, Arzu uzaktır, / Çocuk alnımda çizgi ve bere. / Yazık, Hülyası mahrem kalplere, / Geceyi adamak kalacaktır.” Hayal olmuş bir şairden ne kaldıysa gerçek, onlar var bu Ömür’de.

Sakalsız Bir Oğlanın Tragedyası, Arkadaş Z. Özger, Arkadaş Zekâi Özger

Cuma. Yirmi beş yaşında hayata veda eden  Arkadaş Z. Özger, Sakalsız Bir Oğlanın Tragedyası’yla (Ve Yayınevi 2015) yeniden hayata döndü. 70’li yılların diri şiirlerinin şairi, Arkadaş Z. Özger. Çok özenli, titiz bir çalışmanın ürünü bu yeni kitap. Kitabı yayına hazırlayan Kenan Yücel’in notları, şiirlere ilişkin ayrıntılar kitabın değerini ve belgeselliğini artırmış. “yaşamak / bizim en eski çağlardan kalma yanık türkümüz / öylesine kısık ki sesimiz / ne duyurmasını ne söylemesini biliriz”. Yoksulluğun şiiri değil, yaşadıklarının hayata geçmiş hali. Acı ve siyasi baskıya direnen dizeler. Dönemin siyasi, kültürel dünyasına da ışık tutan “alnına halk sıçramış” şiirler. Daha doğrusu her yeri alev alev, dindirilmez ağıtlar zinciri: “ben doğma büyüme evciyim göç benim harcım değil / hasret bana çabuk dokunur yalnızken karanlıktan korkarım / mesela mevsim kışsa yağmur yağıyorsa / mesela annem de yoksa yanımda / mesela, şimşek de çakıyorsa ben çok korkarım, ağlarım.” 25 yılllık “ömrün çiçekleri”  sakalına hiç ak düşmemiş, bu şair oğlanın dramı ve vasiyeti.

KARGI-

Cumartesi. Elli yıl sonra yeniden yayımlanıyorsa bir şiir kitabı, durup düşünmeli ve bir kez daha o kitabı yeniden okumalı. Zamanın, yılların eskitemediği, unutturamadığı Özdemir İnce’nin kendi olanaklarıyla bastırdığı ilk kitabı Kargı’yı Ve Yayınevi yeniden yayımladı (2014). Şair, 27 yaşında. İkinci Yeni’den aldığı elle yazılan şiirlerin kapak tasarımını Metin Eloğlu yapmış. “Kar yağar boynu kıldan ince. Sararır deniz kitaplarda” dizeleri hâlâ etkiler beni. Kitaba adını veren şiir Özdemir İnce’nin bilge anlatımın harcını, temelini işaret ediyor: “Onun gördüğüydü gök; coğrafya kitabındaki. Bazen, beş sularında çıkıveren, bir saniyecik olsun. // Bilmez mi bu uzun yüzü? Derinleri okşayan yağmur, elgin yanıt / gelmeden sığınır eski yapılara, adres sorar. Usunda baş başa geçen / bir kış. // Anlatırlar ona, ‘Böyle, böyle’ derler. Bir kuşkudur artık sağucu / kadınların seğirdiği sokak, bir çocuk imgesidir hiçbir yere çıkmayan / alnı.” (İzmir, 14. 3. 1963). İyi şiir kitapları unutulmamalı, unutturulmamalı. Kenan Yücel bunu yapıyor işte!

OZA

PazarOza’nın ve “Goya”nın şairi Voznesenski’yi Berlin’de büyük bir şiir şöleninde dinlediğimde Mehmet H. Doğan’la Turgay Gönenç’in çevirisinden çoktan okumuştum. Salonu dolduran onca insan Sovyet şairlerinden ne ölçüde etkilendiler bilemem ama ben, çakılıp kalmıştım koltuğa. Teatral ve etkileyici şiir okuyuşun başını Rus şairler çekmiştir hep. Yevtuşenko da öyleydi çünkü; tek başına binlerce ırmaktı denize dökülmek için çırpınıp duran. Rus şiirini iyi kötü biliyordum çevirilerden ve orjinallerinden. Mayakovski’nin Amerika’yı anlatan uzun şiirini, kitabını da dilimize kazandırmaya cesaret etmiştim; 150 000 000 (1977). Ama kendi seslerinden şiir dinlemeye gelince, etki daha fazla oldu elbette. Özgün ve koleksiyon değerinde, özenli arşiv çalışmalı kitaplar yayımlayan Ve Yayınevi yayın yönetmeni  Kenan Yücel, Ülker İnce’nin Dost dergisinde ilk kez okur karşısına çıkan çevirisini yeniden gözden geçirip önümüze koydu. Özdemir İnce’nin Voznesenski ve bu kitabıyla tanışmasının serüveni de ilginç ve tarihi. Düzyazı şiirlerin yanı sıra bir mozayiğin parçaları şiire serpiştirilmiş. Destan, ağıt da aynı zamanda; destansı ağıt! Küçük, kısık sesli bir Stalin eleştirisi, “Sert bir rüzgâr mı beni sersemleten…” Hayvanat bahçesi değil ama kuzgunun şiirinde kahraman olmasına izinli. Çağlarla ip atlaya atlaya günümüze geliyor, Oza: “Rönesans geldi sonra, insan soyunun pastırma yazı.” Oza mı, “hayat” anlamına gelen Yunanca bir sözcükten türetilmiş. Yani Voznesenski  değil ama Özdemir İnce şöyle diyor kitabın girişinde: “Yaş geldi 78 oldu. Yakında ben de ölüp gideceğim. Ama berbat bir çağda yaşadığım, çok iyi şairler tanıdığım ve iyi şiirler okuduğum için mutluyum!” Berbat bir çağ da şairi mutlu edebiliyor! Oza’daki enfes desenler Canan Güldal’ınmış.

Gültekin Emre, Varlık, Ekim 2015, Sayı: 1297, s. 111-112

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir