Hasan Erkek, 25.10.2018 tarihli Cumhuriyet Kitap‘ta Zarife Biliz’in Yeryüzüne Dönerken adlı şiir kitabı hakkında yazdı. Yazının tam metnini yayımlıyoruz.

Zarife Biliz’in, Kadim Bir Dille Dile Getirilmiş, Kederli, Bilgece Şiirleri

Belki eski bir benzetme gibi gelecek ama şiirde yeri var: Kimi şairin kumaşı iyidir, kimi de yalın kumaşının üzerine güzel işler nakışını. Kimi taşa baksa şiir görür, kimi taşın üstüne öyle bir nakış işler ki, taş şiire dönüşür. Işte Zarife Biliz’de her ikisi de var. Taşı, toprağı, dalı yaprağı, börtü böceği şiir görenlerden. Onlardan damla damla şiir çıkaranlardan. Bir de öyle güzel nakış işliyor ki, nakışı kumaşına çok yakışıyor. Hepsi birlikte alaşıyor ve güçlü bir şiire ulaşıyor.

Zarif Biliz’in şiirinin kumaşından, nakışlarından derin bir keder akıyor. “Kendi sesimden korkmasam ağlayacaktım” diyor bir şiirinde ya, sanki bütün şiirlerine sinmiş o hava. Her nasılsa içinde bir hüzün yer etmiş. Ama bu öyle arabesk bir hüzün değil. Bu soğuk dünyanın, insanlığın ezeli ve ebedi kederi gibi. Şair sanki bütün insanlık adına çekiyor bu acıyı. Belki de bu yüzden şiirlerini karanlıkta yazıyor.

Ancak bu ezeli kedere hep aşk eşlik ediyor. Ama aşk da keder kılığında çıkıyor karşımıza ya da tersi. Aşk kederle tartılıyor hep, şairin dizelerinde. Aşkı temize çekmek için sanki “yakarıyor göklerin yetim kalmış evladı” aşk tanrısına, ona keder tanrısı cevap veriyor. Kederi öyle büyük ki, onun da bir tanrısı olsa gerek.

İçinde atların koşturduğu şiirler

Bununla birlikte Biliz’in insanlarla çok “muhabbet”i yok. İnsanlığın halleri karşısında tanrısal bir gözlemci gibi. İnsanlıktan ümidini kesmiş değil ama ona olan güveni hayli zedelenmiş olmalı. Bir türlü iyileşmiyor avucundaki yara.

O daha çok atlarla, şahinlerle, tilkilerle yeryüzünün kabuğu üzerinde koşturan cümle mahlukatla yoldaş. “Kuşu besliyorum karanlığın dalında / Tayı besliyorum artık koşmasa da / Aslanı besliyorum / Kurtları, tilkileri, timsahları eğliyorum / Bedenimi onlara yurt belliyorum” diyor. Hele atlara özel bir ilgisi olduğu anlaşılıyor. Kitaptaki en başarılı şiirlerin başında atların içinde koşturduğu şiirler geliyor. Şairi de yeryüzünde koşturan içindeki bu masal atları sanki. “Atımsa toynaklarını / İçimin sert denizlerine vuruyor” diyor bu anlatısal şiirlerinin birinde. Öte yandan atı da, “kaygılardan azade” bir at değil. O da kitap boyunca akan kederden payına düşenini alıyor. “Oysa atım bir hayvan / Terli bir hayvan / Çağlar öncesinden etine batmış bir kamayla / Hiç durmadan koşturan”.

Zarife Biliz’in şiirleri arkaik anlatılar tadında. Homeros’tan, Sappho’dan el almış gibi. Bunu yaratmak için de özel, arketipik bir dil arayışında. “Bir dil var öğrenmemiz gereken / Bir dil aslında hep bildiğimiz / Ve kelimesiz hatırlayacağımız” diyor.

Bu epik, (kimi zaman lirik, kimi zaman dramatik) şiirler zamanın ve tarihin içinden süzülüp gelirken kutsal kitaplara da uğramış yolları. Ama laik bir bakışla, mistik bir gözle değil. Sanki bütün derdi “unutulmuş olanı hatırlamak / şimdi ve burada”. Kimi zaman dingin, kimi zamansa taşkın bir ruh haliyle diyor diyeceğini. Zira bu ruha dar gelmiş beden kılıfı. İçinde kişneyen atın toynaklarını gövdesinin duvarlarına vurması da ondan olsa gerek.

Zarife Biliz'in ilk şiir kitabı Yeryüzüne Dönerken, Ve Yayınevi, 2018.

Bir rüya hâli

Yalnız zamanla değil, mekânla da sorunu var Zarife Biliz’in. Bütün kadim metinlerde de öyle değil midir? En büyük mekân da yeryüzü. Bir zamanlar kendini yeryüzüne sürgün etmiş olmalı ki (yer altında mı saklı tuttu kendini yoksa gökyüzünde mi mavi bir ada mı buldu kendine, bilinmez), şimdi şiirle yeryüzüne dönmüş. Yeryüzünde ise bazen ileri-geri, bazen de döngüsel hareket ediyor. Ama bu hareket de bir çeşit rüya misali. Zaten bütün şiirlerinde sürrealist bir hava var. Dinsel olmayan bir metafizik, mistik olmayan bir düşsellik kaplamış yeryüzünü. Bu rüya hâli içinde felsefenin kıyılarında dolaşıyor atlarıyla: “Kalmalı mı, gitmeli mi bu dünya”, “İttirin boşluğu ileriye / Atlayacağım”, “Bu dünya bir garip orman / İçinde bir tek ağaç yok” diyor. Diyor da diyor…

Paul Valéry, “şiir duygularla değil, sözcüklerle yazılır” demiş. Melih Cevdet Anday bunun önemini en iyi bilen ve bu sözü sıklıkla tekrarlayan bir şairimizdi. Sözcüklerin önemine vurgu yapan başka bir şair de Mallarmé’dir. O da, “şiir (Özdemir İnce’ye göre dize) fikirlerle değil, sözcüklerle yazılır” demiş. Bu iki sözün gerçekten kime ait olduğu konusunda bir belirsizlik olsa da, sözlerin önemini değiştirmiyor. Sözcükler yazarın, şairin en önemli anlatım aracıdır. Yazarlığın gerisini de, yazarın ya da şairin sözcüklerini bile isteye esirgediği boşluklar ve yine sözcükleri üst üste koyma ustalığı olarak tarif edilebilecek kurgular oluşturur.

Özgül ağırlığının farkında olarak kullanıyor her sözcüğü

Zarife Biliz, değerinin, özgül ağırlığının farkında olarak kullanıyor her sözcüğü. Kuşandığı sözlük, sarf ettiği sözcükler o demli şiirin ortaya çıkmasında en büyük role sahip. Yalnız sarf ettiği sözcükler değil, bile bile sakındığı, esirgediği sözcükler de bu dokunun oluşmasında etkili oluyor. İyi şair yalnız söyledikleriyle değil, söylemeyip gizledikleriyle, bıraktığı boşluklarla da şiirini kurar. Okuru da şiirinin oluşumuna ve alımlanmasına davet eder. İmgelerle, çağrışımlarla, onun hayal gücünü harekete geçirir. Zarife Biliz daha ilk kitabında bunun üstesinden geliyor. Yıllardır edebiyat alanında çevirmenlik ve editörlük yapıyor olmasından, sözcük ormanında gözleri kapalı dolaşabiliyor ve istediklerini “tam isabet”le seçip alabiliyor, almaması gerekenleri de aynı isabetle eleyebiliyor. Elemiş olduğu anlaşılıyor şiirlerinden. Arkasındaki  o birikim önünü ışıtıyor.

Yukarıda adını andığımız şairlerin belirlemelerinden hareketle, şiirde duyguların ve düşüncelerin yerinin olmadığı sanısına kapılmamalı değerli okurlar. Öyle bir sanıya neden olursak, eksik dile getirmiş oluruz. Biçimin değerinin anlaşılması için, uzun yıllar “ne anlattığın değil, nasıl anlattığın önemli” cümlesi dillere pelesenk oldu. Oysa her ikisi de hayati derecede önemlidir. Yeni düşünceler ve sahici duygular bütün sanat alanlarında olduğu gibi şiirde de vazgeçilmezdir. Ama bunlar yine de sözcüklerle güçlü bir biçimde ifade edilirse, okura etkili bir biçimde ulaşır ve zihninde, yüreğinde kalıcı bir etki bırakır. Zarife Biliz’in şiirinde, bu sahici duyguları ve o duyguların gerisindeki düşünceleri de görmek mümkün.

Zarife Biliz (Fotoğraf: Aylin Ominç)

Yeryüzüne dönerken 

Zarife Biliz’in şiiri, arkaik bir tadı olan yeni bir şiir olmakla birlikte, gelenekten kopuk değil. Dahası ondan iyi beslenen bir şiir. Dikkatli bir okur, her şiirinin, her dizesinin arkasındaki referansları görebilir, sezebilir. İşte birkaç örnek; “Geldiğim yerde ceviz ağaçları yoktu / Bu yüzden mi acaba esintiyi bilmem” (Cahit Külebi), “Sokak lambalarının altında / Akçaburgazlı Yekta’yı gördüm / Yolda giderken”( Turgut Uyar), “O ben değilim, / Testideki suyun sayhasında yansıyan” (İsmet Özel), “Kalbi buza kesen Kay’ı hatırladım / Okuduğum masalları bir bir hatırladım” (H.C. Andersen)…

Yeryüzüne Dönerken, ilk şiir kitabı olmasına rağmen, ilk kitap zaaflarına düşülmemiş. Kitaptaki bütün şiirler belirli bir düzeyin üzerinde. Zamanın içinden süzülmüş, doğrula düzele gelmiş, yetkinleşmiş şiirler. Dolgu sözcükler, dolgu dizeler yok gibi. Birçok şairin son şiir kitabından daha nitelikli.

Dileyelim ki Zarife Biliz şiiriyle yeryüzünde kalsın artık. Ömrünü şiirle nakışlasın. Yeni şiir kitaplarıyla kitaplığımızın şiire ayrılan raflarını doldursun. Okundukça cümlemizin zihnine, gönlüne aksın.

Şiir kitabı yayımlayan çok az yayınevinden biri olan Ve Yayınevi’ne de, böyle bir dönemde şiir kitapları yayımladığı, bizi yeni seslerle buluşturduğu ve kadim sesleri hatırlattığı için teşekkür etmek gerekir.

Hasan Erkek, Cumhuriyet Kitap, 25.10.2018, s. 4

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir