Zelal Doğan

“Kitap kayıt sisteminde en çok insanların kitaplarla ilgili paylaştığı hikâyeleri sevdim. Bunlar kitaplarla yaşayanların kitapları yaşatan en güzel hikâyeleridir sanırım.”

Bize kendinizi tanıtır mısınız? Kitapların hayatınızda nasıl bir yeri var? Bu sıralar neler okuyorsunuz?

Ben Zelal. 21 yaşında bir Hukuk fakültesi öğrencisiyim. Genelde yaşama dair olan her şey ilgimi çeker. Lakin sanat, felsefe ve politikayla daha çok ilgiliyimdir. Bir süre kendi şiirlerimden oluşan üç sayılık Fütursuz Fanzin adında bir şiir fanzini çıkardım. Şu sıralar belgesel fotoğraf ve resim alanında çalışmalarımı geliştirmeye çalışıyorum. Bir de olabildiğince eski basım şiir kitapları biriktiriyorum. Kitabın hayatımdaki yerine dair birisi aylar önce bana ‘kitaplarda yaşadığımı’ söylemişti. Haklı olabilir ama sanmıyorum, kitaplarda değil de kitaplarla yaşıyor olabilirim. Şu sıralar hayatımda daha çok Oğuz Atay, Ahmet Arif ve Althusser var.

Yayınevimizden nasıl haberdar oldunuz? İlk izlenimleriniz nelerdi?

Galatasaray’da uğradığım bir sahaftan öğrendim Ve Yayınevi’ni. Oza‘yı sormuştum. O da bana tekrar basıldığını söyledi. Voznesensky’nin Oza‘sının tekrar nefes almaya başladığını duyunca elbette heyecanlandım.

İlk edindiğiniz kitabımız hangisiydi? Kitabı edinme hikâyenizi ve bu kitapla ilgili düşüncelerinizi kısaca bizimle paylaşabilir misiniz?

Biraz klasik bir tanışma olacak sanırım ama ben de Oza‘yı ilk defa Özcan Alper’in Gelecek Uzun Sürer adlı filminde duymuştum. Bir adam Diyarbakır’da Oza‘dan bir dize okuyordu: “ne korkunç bir başına düşünmek şimdi seni / daha da korkunç bir başına değilsen oysa.” Sonra Oza‘yı aramaya başladım. Lakin zaten Oza‘nın ilk basımı da çok çok önce çok az sayıda basıldığı için bulmam mümkün olmadı. Daha sonra okul kütüphanelerine baktım. İÜ SBF kütüphanesinde buldum ve kitabı almaya gittiğimde rafta yoktu. Biraz daha rafları araştırdım ama bulamadım. Sonra bir gün SBF’de okuyan değerli bir dostum elinde Oza‘yla geldi. Meğer benden sonra tekrar kütüphaneye gitmiş, kitabı bulmuş ve bana getirmiş. O gün okulda bütün gün elimde Oza ile dolaşmıştım zaten, havalara uçuyordum. Kitabı almam mümkün olmadığı için fotokopisini edindim. Elbette ki sahaflara Oza‘yı sormaya devam ettim. Bir gün yine Oza‘yı sorduğum bir sahaf Ve Yayınevi’nin Oza‘yı yeni bir çeviriyle yayımladığını söylemişti. Hemen internetten araştırdım, ertesi gün de koşa koşa yayınevine gittim. Ben tam birisine “Ve Yayınevi burası mı?” diye sormuştum ki o da yoldan birisini çevirdi. Meğer yayınevinden çıkan son kişiymiş. Ayaküstü Füruğ’dan, Onat Kutlar’dan, Arkadaş Zekâi’den de bahsettik. Bana orada “Kapattık abla, yarın gel.” demediği için kendisine de ayrıca teşekkür ediyorum. Voznesenski, Arkadaş Zekâi ve Özge Dirik’i de alarak ayaküstü yapılmış güzel bir sohbetle ayrıldım. Voznesenski hem önemli bir Sovyet şairi hem de kitaplarında felsefi ve politik örgüler çok fazla; bir yerde aşktan veya bir yerde diyalektikten bahsederken bir yerde Stalin’e sövebiliyor.

Kitaplarımızın tasarımını (kapak, sayfa vs.) beğendiniz mi?

Kitap tasarımı kitapta önemsediğim bir şey değildir. Ama özellikle kitapların kalın kapaklı oluşu ve özellikle benim gibi kitapları her yerden çıkan birisi için çok çabuk yıpranmaması açısından kullanışlı.

Kitaplarımızın tümü numaralandırılıyor, Türkiye’de ilk defa uygulanan bir kayıt sistemiyle okurlarımıza kendilerindeki nüshayı Kitap Takip Sistemi’mize kayıt ettirme, kitapla ilgili kişisel hikâyelerini paylaşma olanağı sunuluyor. Sistemi kullanmış biri olarak bu konudaki düşüncelerinizi bizimle paylaşır mısınız?

Kitap kayıt sisteminde en çok insanların kitaplarla ilgili paylaştığı hikâyeleri sevdim. Bunlar kitaplarla yaşayanların kitapları yaşatan en güzel hikâyeleridir sanırım.

Bir okur olarak yayınevimiz hakkında neler söylemek istersiniz? Beklentileriniz nelerdir? Eleştiri ya da önerileriniz var mı?

Türkçe yazında şiir çevirileri yok denecek kadar az. Hoş, olanlarda da iyi bir çeviri çabası bulmak güç. Belki de Onat Kutlar’ın Füruğ çevirileri gibi gerçekten edebi kaygılarla ve gerçekten itinayla çevrilmiş nitelikli eserleri arıyoruz. Aslında benim beklentim de tam olarak bu. Başka bir çeviride “çiçeklerin döllenmesi” imgesi kullanılırken Onat Kutlar’ın çevirisinde “çiçeklerin sevişmesi” gibi güçlü kullanılmış ve yaşayan imgeler arıyoruz. Aslında üzerine ölü toprağı serpilmiş değil de, evet, tam olarak yaşayan şiiri arıyoruz.

Eklemek istediğiniz başka bir şey var mı?

Eh, tekrar hoş geldiniz diyeyim, ama gerçekten hoş geldiniz.

Bu keyifli söyleşi için çok teşekkür ederiz…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir