Mustafa Dursun, Caz Kedisi‘nin 21. sayısında Erkut Tokman’ın Lupoc kitabı hakkında yazdı. **

Lupoc‘u geceye dalarken, evde, otobüslerde okudum tekrar tekrar. Peki niçin? Okunduk sıra beni / bizi içine alan bir sarmalı vardı. Bu kitap ebetteki okuyanın entelektüel birikimi kadar anlayacağı bir yapıdadır. Ve okudukça Orhan Veli’nin “Bir yer var, biliyorum; / Her şeyi söylemek mümkün; / Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum; / Anlatamıyorum.” mısraları eşlik etti bana. Bir sır vardı ta ki Beytullah’ın (Kılıç) sırrı aralamasına kadar.
Önceleri şiirin Balkanlarda bir köy olacağını düşündüm kısa bir internet araştırmasıyla. Tokman’ın macerasında şehirler vardı –evet– onların yandığı da vardı ama Slovakya ama Lupoc ama bu belde yoktu. Sonuçta bir deney olduğunu düşündüm. Söylenmiş ama unutulmamış bir anlamsız kelime. Şiirin cüretiyle var olmuş, topluma gerek duymadan anlama oturmuş garip bir söz. Budur belki şiir: sözlerin şair dimağında işlenip topluma kabul ettirilmeleri. Lupoc da böyle olacak gayri. Kim bilir ne kadar sürdürür bu anlam kavgasını. Çünkü Türk şiiri, toplumu gibi serüvenden serüvene… Ne yapacaklar bu kitabı. Sahibi bilinen ama tekinsiz bir eser olarak mı anılacak? Böyle bir tehlike her zaman mümkün. Böylece Lupoc, rafa kaldırılma sırasına mı girecekti? Ancak Tokman, bu kör hareketi engellemek adına, Lupoc‘u semantik olarak besleyecek kavramlarla destekliyor. Yani onu uygarlık,ışık gibi kavramlarla yan yana oturtuyor. Böylece okuyucu, şiiri bağlayacak bir zemin buluyor.
Sanma ki sandalın ömrü adaya varır
Koca okyanus da çaresiz
l-u-p-o-c!
Ben bir nehre kaçtım l-u-p-o-c
Bilmeden yine seni ararken (Lupoc, s. 42)
Lupoc‘ta kullandığı uzay, fen, mühendis –özellikle enerji– terimleri Tokman’ın şiirini Şehirlerle Yanar Dünya‘dan ayrı bir yörüngeye çekiyor. Yörünge ama hareketli, bir kimya laboratuvarı kadar kokulu… Bu hareket, kuvvetini etraftan aldığı bir çekim gücünden değil, bir başka şairin besin kaynağından değil, içinden, hayat tasavvurundan alıyor. Bir yanda lütesyum, helyum öte yanda bağlar, denklemler şiiri deneysel havaya bürüyor.
Yörüngenin hareketli oluşu yanıltmasın, kanaatimce Lupoc‘un dingin, yer yer yükselen, bir ahenk ile ilerlediğini söyleyebilirim. Böylece Şehirlerle Yanar Dünya‘daki yıkımın neden olduğu distopya, Lupoc‘ta gözünü yukarıya, uzaya çevirmekte; dili de bu minval üzerine akışkan olmaktadır. Her an distopyaya dönüşebilir mi? Gayet mümkün çünkü reaktör, nükleer:
Bu dünyanın tanımıdır anlattığın şairim. Lupoc‘un, Pia gibi dilden dile, büyülü bir zeminde okunması temennisi ile…
Mustafa Dursun, Caz Kedisi, Nisan-Mayıs-Haziran 2020, S. 21, s. 25
* Yazı dergide “Erkut Tokman: Lupoc” başlığıyla yayımlanmıştır.
** Basılı dergilerde yayımlanan yazıları dergi dolaşımdayken sayfamızda yayımlamıyoruz, bu bizim basılı dergileri ve onların emeğini gözeten önemli bir ilkemiz. Caz Kedisi evlere hapsolduğumuz bu zor günlerde tüm sayılarını pdf biçiminde internet sayfasında paylaştığından, biz de yazıya sayfamızda yer veriyoruz. Mustafa Dursun’a ve Caz Kedisi dergisine teşekkür ediyoruz.