Kaan İnce, Gizdüşüm

Moral Değerler Denizi*

11 Ağustos / 92’/ 05:00 / Kadıköy

Kaan, gökyüzünde asılı kaldı.

Kaan, yarası ardında başının.

* * *

”Yahya, kuruyemisşçi arkadaş; bana sordu bilmiyorum dedim, bir şey diyecek gibi oldu, vazgeçti. Sonra ben yürüdüm, Yahya peşimden geldi. Çay ocağına girdik, ben girince herkes sustu. ‘Kaan’dan haber var mı?’ Dedim, herkes sustu…

Cebeci’den Kavaklıdere’ye kadar yürüdüm. İntihar edecek biri değildi. Yaşama sevinci dolu, hayata bağlı, ümit dolu bir adamdı. Şiirlerinin hepsini okudum, daktilo ettim. İntihar edebileceği hiç aklıma gelmedi. Bizim dönem buhranlı dönem, bir sürü kişi vardı eğilimi olan;  ama bir liste yapsak en sona Kaan’ı yazardık.

Mahalleden Kaan’ı tanıyordum, şair Kaan’ı hiç tanımamışım.”

Ercüment Özdemir

kaan ince bavul (1)
Bavul Dergisi

Nihat Abi Cebeci’de küçük bir dükkân tutar, çay ocağı yapacaktır burasını. Yani henüz açmadan bu niyetle tutmuştur en azından. Dükkân, asfalt seviyesinden biraz aşağıda, yarı bodrum bir dükkân. Nihat Abi iyi devrimci, inanmış insan. Ocağa ara sıra evden yemek getirir, elde bulunanı orada bulunanla paylaşır.

Sonra İsmail Abiyle Kaan da evden yemek getirmeye başlar. Ocakta yemek yendiği günlerin bazı akşamlarında masalara gazeteler serilir, şarap sofraları kurulur. Herkesin sığındığı bir yerdir artık orası. Akşamları meyhaneye dönen ocakta, kitap/kaset değiştokuşları da yapılmaya başlanır. Bunların hepsi yapılırken bir ismi bile yoktur. Sonra mahalle gençlerince bir temiz boyanır, ismi koyulur: İmece Çay Evi.

Balkan Kıraathanesi buluşmaları: “Boş gelmek yok”

İmece çocuklarının, her birinin ayrı marifetleri vardır; kimi sinemaya yatkındır, kimi romana. Kaan da şiire tutkundur. Önce yakın arkadaş çevresinin  haberdar olduğu şiirleri, sonrasında üniversiteye hazırlık için gittiği dershaneden hocası Nizamettin Uğur’la tanışacak, Nizamettin Hoca tanıdığı bu şiiri bırakmayacak, sıkı sıkıya yakasına yapışacaktı. Kaan’la, ”Nizam Hoca”nın tanışıklıları hoca-öğrenci ilişkisinden arkadaşlığa; daha sonrasında ise Gökhan Tok, Ülkü Çadırcı ve Ayda Erbal’ın da katılacağı Balkan Kıraathanesi buluşmalarına taşınacaktı.

Her Perşembe saat 20.00’de buluşulan gecenin tek şartı vardı: Boş gelmemek. Ya bir üretimle gelinirdi, ya bir üretim eleştirisiyle.

Belki de ülkenin ilk edebiyat atölyesi saat 20:00 buluşmalarında burada, Balkan Kıraathanesi’nde kurulacak, ilk farkına varamayanlarsa kurucuları olacaktı. Kaan sürekli yeni şiirler, Nizamettin Hoca ise sürekli yeni eleştiriler getiriyordu. Hoca’nın tabiri ile “boğuşurlarken”, Kaan eleştiriyi kavrıyor, hızla noksanlarından uzaklaşıyordu.

Kaan İnce

Kaan İnce artık vardır

İlk şiiri 91’de Milliyet Sanat‘ın Genç Şairler köşesinde yayımlanacak, peşi sıra Çağdaş Türk Dili, Yazılı Günler, Damar, Promete, Karşı gibi saygın dergilerde yayımlanan şiirleriyle, artık yeni bir soluk olarak anılmaya başlanacaktı. Varlık dergisinin genç şairler yarışmasında mansiyon ödülü alan Kaan İnce, artık vardır ve ortak bir sesle anılır.

”Ay ışığına zıplayan sıcacık karanlık…”

Kaan, heyecanlı sesinin dikkatle dinlendiği, ona pürdikkat kulak kesildiği günlerde bir kitap dosyası hazırlayacak, isminiyse Gizdüşüm koyacaktı.

Ankara’dan İstanbul’a sadece bir günlüğüne gelip bir otele yerleşmiş, dosyayıysa bir yayınevine teslim etmişti.  Otele girmeden hemen otelin karşısındaki markette durup haftalık tv bülteni alarak otele yönelmiş, aslen Diyarbakır Kulp’lu olan Kaan, hemşehrisi çıkan resepsiyonistle ayaküstü sohbetinde otelin pahalılığından da bahsetmişti.

“Denize atlar gibi”

Kaan otelin 4. katında denize bakan bir oda tutmuş, sabaha karşı saat 05.00’te kendini odanın penceresinden boşluğa bırakmıştır. Kaan, insanın tüm korku güdüsüne rağmen korunma refleksinden uzaklaşmış, sırtüstü atlamıştır. Bedeni, düşmesi gereken yerden uzağa düşmüştür.

Çünkü Kaan, sırtüstü atlamakla kalmamış, sıçrayarak atlamıştır. Kaan pencereden tıpkı ”denize atlar gibi” atlamış, atladığı denizin kıyısında boğulmuştur.

Burası Haydarpaşa Tren Garı yakınında, dönem için yüksekçe sayılabilecek, Rıhtım’da bir otel, Ümit Oteli’dir. Ümit Oteli, isminin yanı sıra sadece yaşamı sonlandırmak adına ve Ankara’dan İstanbul’a  gelinmiş olunması neticesiyle bir hayli yüklüdür. Kaan’ın Gizdüşüm‘de sıkça kullandığı -şiirini üzerine yasladığı- imgelerden çoğuna sahiptir. (Rıhtım, deniz, balıkçılar, martı, gar, sahil…)  Gizdişüm‘ün 1. baskısı ölümünden 4 ay sonra, Aralık 92’de Papirus Yayınları’ndan, 2. ve 3. Baskılar (Eylül 93’te ve Mayıs 97’de) İzlek Yayınları’ndan çıkmıştır.

Gizdüşüm‘de bulunmayan, daha önce çeşitli dergilerde yayımlanmış ve çalışma defterinden hiç yayımlanmamış şiirlerinin toplanmasıyla oluşan KA N isimli kitabı ise Mart 97’de yine İzlek Yayınları’ndan çıkmıştır. Acaba Kaan, KA N‘da “Yanılsamalar 1” isimli şiirinde “Döndük pürüzsüz yüzüne yaşamın, asit döktüler içimize,” dizesiyle kendisinden 25 yıl önce -içine asit dökerek- siyanürle yaşamını sonlandıran Can İren’i anmış, onu selamlamış mıdır? Kitabın Adı “KA N” koyulmuştur çünkü Kaan, “KA N” adlı şiirini şu dizelerle bitirmiştir:

”Adımdan çıkardım bir a gözlerimde gezer geriye kalan.”

Neydi Kaan’ın kitabında sakladığı düşü?

Peki, ne vardı Gizdişüm‘ün içinde? Neydi Kaan’ın kitabında sakladığı düşü?

(Aşağıdaki dizelerde aktarılan şiirler, bütün olarak alınmamıştır. Şiirlerde dikkat çekilmek istenen yerler koparılarak aktarılmış, birbirinin devamı olmayan dizeler taksimlerle ayrılmıştır.

Mermer bir kayıkla geri döndük diğer yarısına acının / Sabahın en serin ucunda bağıran ben / Çan sesleri, ezan sesi, martı sesi çatılarda kaldı gecenin gizi. (“Mektup”)

Gece: zifiri bir uçurum. / Ellerim hiç uçmamış bir uçurtma gökte çakırkeyif (“Ağlarda Yangın”)

Kuş kıyımı bir sabah yolumu gözlüyor / Yakıyorum tüm ışıkları. Düğüm düğüm geçiyor balıkçılar önümden sessizce / Öyle uzun sanma zamanı, üstüne kuma getiren. Herkes ölümü gece beklerken ben – güze sevdalı bir adam- neden vapur sesi özlemiyle yollardayım saat sıfır üçte? Hangi kıyı, soluksuz kapımda? / Kuruyor ellerimde umutsuz bir güneş. Gece öldü… Ölüm öldü… Beni gördüm. (“Hüzün Örgüsü”)

Kaan İnce, Gizdüşüm,

Şimdi kentin en yüksek yerinde, içindeki kıvılcımı tüketerek

Şimdi kentin en yüksek yerinde, içindeki kıvılcımı tüketerek yurdundan sürgün edilmiş bir köy gibi arıyor kalbim eski yerini. (“Aşk Bozucular”)

Bir kıyı, boğulduğum. (“Issızlık Sürüsü”)

Kuşluk vaktinde sızıntıyım. / Yağmurun yerde bıraktığı izler: Kurşun delikleri bedenimin. (“Kavuşma Anıları”)

Horoz sesinde sabah seferi, sevgiye yelken açan gözlerine. Ama güz yumağı bedenin ak kefen içinde. (“İtiliş”)

Kan yaktım; kursağımda sabah saati. / Uçtuğum karanlık bir afiş, şifa içtiğim gök. / Merdiven kızaklarla indim geceye / savaşa sahil günler. (“Kurdele”)

Kızıllıkta sallanan, gözlerimiz. Usulca çoğaldık sabaha… Kuruyan bir geniz. Karanlık boşluğa buyruk. Ve koştuk. Ve koştuk. Ve koştuk. (“Vaktimiz Yok”)

İşte Kaan; Ahmet Telli, Behçet Aysan, Metin Altıok ve Ahmet Say’ın da katıldığı Ankara’daki  anma gecesinde aynı zamanda psikiyatrist olan Aysan’ın dediği gibi, ”bağıra bağıra” gitmişti. Nerede, ne zaman, nasıl yaşamını sonlandıracağını Gizdüşüm’de yazmış, şiir şiir kurmuş; rıhtımı, denizi, ay ışığını, geceyi, bizden almadan kendisine katmış, katıştırmıştır.

Kaan, otele girerken haftalık tv bültenini alışkanlıkla almamıştı, ya da sadece sohbet olsun diye bahsetmemişti otelin pahalılığından. Yine öylesine yapmamıştı Ercüment Özdemir’le o yaz Bakü planlarını. Belki şöyle demek istiyordu; hepimiz hiç ölmeyecek gibi yaşıyoruz, ben biraz sonra öleceğim. Siz ise, daha sonra. Hem ne demişti sonra; “Öyle uzun sanma zamanı.”

Ümit kısa vadede beklenmiş sevinç, umutsa yayılmış ümittir. Umut, sonradır ümitten. Kaan’ın Ümit’i, kendine umut olanlarda yüz yıl yankılanacak…

* Moral Değerler Denizi: Müntehir şair İmam Aygün’ün, ilk ve tek şiir kitabı. Anısına saygıyla.

Can Binali Aydın, Bavul, Ekim 2015, S. 1, s. 30-31

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir