Haydar Ergülen Radikal Kitap ekinde (17.10.2014) Elli Yıl Sonra ‘Kargı’yı yazdı. Yazıyı buradan da okuyabilirsiniz, iyi okumalar…
“Türkçenin önemli şairlerinden ve sayılı şiir düşünürlerinden Özdemir İnce’nin Kargı’sı, İkinci Yeni’yle şiirimizin yaşadığı yenilikleri taşıyan ‘yeni’ bir ‘ilk’ kitap.”
Bir şiirde ‘kalyon’ sözcüğü geçiyorsa, o İkinci Yeni şiiridir. İkinci Yeni’nin ‘tipik’ sözcüklerinden biri diye düşünürüm kalyonu. Özdemir İnce’nin “Rondel” şiirinde üç kez yinelenir: “gümüş renkli kalyonları götüren/ soğuk güneş kesin sular altına/ gerçek gök ölmez aşklar adına/ mahzenlere küf kokusu taşırken”. İçinde kalyon sözcüğü geçen “Rondel” belki de kitabın en ‘farklı’ ya da kitap ‘bütünlüğü’ne aykırı şiiri. İkinci Yeni şiiri de biraz böyle bir şiir değil mi? Hem ‘farklı’ hem ‘aykırı’ olan, hem de bütünlüğü yok gibi görünen, öte yandan da adeta ‘beş benzemezlik’ duygusunu en çok uyandıran şiir. ‘Garip’ şiiri öyle mi, Orhan Veli, Melih Cevdet ve Oktay Rifat’ın ilk şiirlerini ayırt etmek güçtür. Sözbirliği eder gibi şiirbirliği etmişlerdir adeta. ‘Küçükadam’ın şiirini yazmak için neredeyse ‘tekvücut’, ‘tekşiir’, ‘tekadam’ olmuşlardır. Oysa İkinci Yeni’nin gençleri, tıpkı bu şiir için söylenen ‘bireye eğilmek, araştırmak ve bireyin şiirini yazmak’ eylemi gibi, kendilerini de ‘bağımsız birey’ler ve ‘bağımsız şair’ler olarak gördüklerini şiirleriyle gösterirler. Yine de bu şiirin şifreleri vardır, ne ki ‘anlamsız’ olarak da nitelenen bu şiirin şifreleri ne kapalı ne de anlamsızdır, açıktır ve dönem şiirini de açıklar: Ekonomi, matematik, erotizm, cinsellik, eşcinsellik, feminizm, azınlıklar, kutsal metinler, dinler, ‘sayın Tanrı’, sayılar, resim, bu şiirde en sık rastlanan yeniliklerdir. İlhan Berk’e, Ece Ayhan’a, Cemal Süreya’ya, Ülkü Tamer’e, Edip Cansever’e, Özdemir İnce’ye ve diğer şairlerine bakalım bu şiirin, hemen hepsinde bu yeniliklerin birine, birkaçına rastlarız. Düzyazı şiir de İkinci Yeni’yle birlikte dolaşıma giren bir şiir. Özdemir İnce kitabın ilk şiiri “Öyküsüz”le, Comte De Lautreamont’u selamlıyor: “Çöl. Çöl… Çöööl. Var. İsa da nerede, su başlarına gitmiş Musalar ya da fal açan çingene karılar görmek istiyor, ‘bu, diyor, Priene’li Bias ile Mitylene’li Pittakos yedi ululardan ikisi, ben onlarla oldum oldu halkalar da muştu içinde.” Bu şiir çölden İsa’ya, oradan da Kudüs’e ve Mekke’ye gelecektir: “Hep Kudüs, hep Mekke sabahları uyandığımız.” Kiliseler, bronz çanlar, Yahudiler… “Şamdan yok lamba yok yanan o rahibin ayak izleri çıra/ gibi, kırçıl sakalında kutsal kandil ıslanmış dinsel/ suçlar geldi Argos’un Argos’lu kralına ödünçsüz/ merhabalar verdi.” (“Alycone”, s. 15) İlhan Berk, Ece Ayhan, Edip Cansever, Turgut Uyar ve Özdemir İnce’nin şiirlerinde ‘kutsalın laik algısı’ diyebileceğimiz bir şiirleştirme söz konusudur. ‘Poetik ilgi’ de diyebileceğimiz bu ilginin kaynağında, İkinci Yeni şiirinin aynı zamanda bir ‘keşif şiiri’ olması da yatmaktadır. ‘Garip’ şiirinde olmayan şey budur belki, onda yeni bir şiir yazma arzusu kadar, bu yeniliği mevcut okura iletme, sıradan insanla paylaşma, hatta onun tarafından beğenilme arzusu vardır. Oysa İkinci Yeni şiire de yeni bir okur kazandırmak, daha doğrusu ‘yeni şiirin yeni okurunu yaratmak’ arzusuyla dopdoludur. Ve tabii ‘Garip’in tersine, okur tarafından takdir edilmek bir yana, onu umursamamaktadır bile. Yani okurun hoşuna gitmek diye bir derdi yoktur. ‘Yeni şeyler söylemek lazım’sa, bunun ‘alıcı’sını da yaratmak, oluşturmak gerekir çünkü. Nâzım Hikmet’in ‘enternasyonalist’ şiirinden sonra, ‘Garip’ şiiri neredeyse yüzde yüz ‘yerli’ ve ‘ulusal’ bir şiirdir. Kim bilir belki de Attila İlhan’ın bu iki şiire dair söylediklerini başka bir bağlamda, ama yeniden değerlendirmek de gerekebilir. O ‘İnönü diktası’nın şiiri olarak görüyordu ‘Garip’i, biz ‘İnönü dönemi’ diyelim ve bu dönemin ‘içe kapanmacı’ politikasının poetikaya da etki ettiğini söyleyelim. ‘Menderes diktası’nın şiiri olarak gördüğü İkinci Yeni ise, dezavantajı avantaja dönüştürmenin şiiri sayılabilir. Bir Nato üyesi olarak Amerika’nın müttefiki ve Hür Dünya’ya mensup bir ülkenin dışa açılmasına çeşitli açılardan muhalif olan bir şiirin bunu aynı zamanda bir ‘imkan’ biçiminde değerlendirmesinden bile söz edebiliriz. ‘Kapitalizmi kendi silahıyla vurmak’ belki o zamanki muhalif bilinç bakımından abartılı bir yorum sayılabilir ama, şiirin bu ‘açılma’yla birlikte her bakımdan ‘açıldığı’nı da görmek gerekir: Dışa açılmanın içte yol açtığı sıkıntı (Turgut Uyar), 6-7 Eylül 1955’de azınlıklara yönelik linç, saldırı, yağma, tecavüz ve öldürme amaçlı eylemlere karşı bir tepkiyle, şiirde azınlıklara, dillerine, kültürlerine, tarihlerine, yaşamlarına duyulan bir ilgi (Ece Ayhan, Edip Cansever, İlhan Berk)… Bu tespitleri bir başka ve kapsamlı yazıda sürdürmeyi umuyorum. Nâzım Hikmet’in Büyük Ekim Devriminin 4. yılında, 1921, trenle Batum’dan Moskova’ya giderken gördüğü yoksulluk karşısında yazdığı ünlü “Açların Gözbebekleri” şiirinde sayılar çok şey demektir. Ama sayının da bir ‘birim’ olarak şiire girmesi, imge olarak belirmesi İkinci Yeni şiiriyledir: “En soylu sayı” der, İskenderiyeli falcı iki’ye.” (“Seni Kendimden Anlıyorum”, s. 19) Sayı tutkusu İlhan Berk’de bir kitaba varacaktır, Çok Yaşasın Sayılar. İkinci Yeni’nin ilk kitaplarından ve Özdemir İnce’nin de ilk kitabı Kargı’da (İlk basım: Kendi Yayını, İstiklal Matb. 1963, İzmir) 1957-63 arası yazdığı şiirler yer alır, kapağınıysa Metin Eloğlu yapar. Özellikle düzyazı şiirler tipik İkinci Yeni dizeleriyle örülüdür: “Gelir bir oğlan kapıya tavus perçemli. İs ve tarçın kokar. Saklar yüzünü, geçer bir elinde kapı tokmağı. Penceresi eskimiş, yusufçuk yuva yapmış, yitmiş kiremitleri. Ev gibi.” (“Çil”, s. 25), “Anlamazlığa gelir inik kepenkleri, Leipzig ipeği sorar ölü yıkayıcılara ve kaçar ardı sıra./Trahomlu gözlerle bakar burun buruna gelince. Çıkarır şapkasını bir dul, bir emekli gölgesi, (geçince manastırı solda).” (“Tirşe”, s. 27), “Çalar gece yarısını saat, tükenmez bir karadır. Ve bir Ahmet ölüsü fotoğrafta; okunaksız.” (“Onlar ki”, s. 29)… Dize yapısını tersine çevirmek, yeni bir imge düzeneği kurmak, dili kırmak… Bunlarda ve benzeri dizelerde hemen görülebilecek İkinci Yeni özellikleri. Aşkın bu şiirde, ‘Garip’de olduğu gibi ‘çapkın’ bir eda olarak kalmadığı, kendine erotik bir yatak bulduğunu hemen tüm şairlerinden biliyoruz. Özdemir İnce de İkinci Yeni dönemindeki Kargı’da, aşkın ve erotizmin ayrılmazlığının ve birlikte sonsuz bir şiir olmasının yetkin örneklerini verir. “Alycone (Ülker’in Şiiri)” ve “Aşk İçin On Şiir” bölümlerinin yoğunluğunda hep bu birliktelik vardır: “Evet! Uzaklık kadar uzun bacaklı kadınların becerikli kalçalarının karanlık ülkesi, sesinden, sıcaklığından çiçekler uçuranların hayvan başlı tanrılara adanmış eti; o küçük karanlık. Evet!” (s. 37), “Ulu et! Sen en köklü soyu bu kıraç toprakların! Bak, salındı işte köpekleri aşkın, o incecik bacaklı, tazı soluklu./ …/ Bak işte, gelir/ vurur sabırsız kıyılara çıldırtıcı gelgitler, sonsuz iç çekişleri…/ Olur mutlu et, çığlık dolu tuz; ve o işte en güzel kan.” (s. 38) Türkçenin önemli şairlerinden ve sayılı şiir düşünürlerinden Özdemir İnce’nin Kargı’sı, İkinci Yeni’yle şiirimizin yaşadığı yenilikleri taşıyan ‘yeni’ bir ‘ilk’ kitap.
Elli Yıl Sonra ‘Kargı’, Özdemir İnce, Ve Yayınevi 2014, 56 sayfa, 12 TL.
Kaynak: Radikal Kitap eki, 17.10.2014