Varlık, Ekim 2015, Sayı 1297, s. 108
Varlık, Ekim 2015, Sayı 1297, s. 108

Varlık dergisinin Ekim 2015 sayısında Mehmet Sarsmaz’ın Kırmızı Dokuzlu romanı hakkında Belgin Turgutlu’nun yazısı yayımlandı. 

Şimdiye değin daha çok şiir kitaplarıyla tanıdığımız Mehmet Sarsmaz’ın ilk baskısı 1999’da Teos Yayınları’ndan çıkan romanı Kırmızı Dokuzlu’yu yaklaşık on beş yıl aradan sonra Ve Yayınevi imzasıyla okumak edebiyat okuru için farklı bir sürpriz özelliği taşıyor. Şairin özgeçmişi okunduğunda her zaman karşımıza çıkan bu “Kırmızı Dokuzlu”nun ne menem bir şey olduğunu merak edenler için güzel bir sürpriz bu.

Kenan Yücel’in editörlüğünde ve Cansın Bozoğlu’nun kapak tasarımıyla yayımlanan kitabın editörünü Şiirden dergisindeki yazılarıyla tanıyorum daha çok. Şiirini çok yakından tanımadığım, ama daha çok eleştirel yazılarıyla ilgimi çeken Kenan Yücel’in, genç yaşlarında yitirdiğimiz iki ozan Özge Dirik ve Arkadaş Z. Özgerin yapıtlarını okurla farklı bir format ve “saygı” ölçütlerinde buluşturması; Özdemir İnce’nin ilk şiir kitabı Kargı’yı yeniden basımı, Andrey Voznezenskinin Oza’sını Ülker İnce çevirisiyle albenili bir sunumla yeniden yayımlayışı dikkate değer işler olarak görünüyor. Volkan Hacıoğlu çevirisiyle George Santayananın Şiirin Öğeleri ve İşlevi’ni yayımlaması da önemli.

Bunların dışında günümüz deneyci şairlerinden Murat Üstübalın Teknokriptler adlı şiir kitabı yanında yine özgün bir şair olan Oğuzhan Akayın Gölgede 100 Derece (Jpg Şiirleri) adlı yapıtlarını okurla buluşturan Ve Yayınevi, “Anacığım, Merhaba! Ece Ayhan’dan Ülkü Başsoy’a Mektuplar, Kartlar adlı yapıtı da yayımlayarak yakın şiir ve siyasal tarihimizin kimi karanlık noktalarını da aydınlığa kavuşturma işlevini yerine getiriyor. İşte,  Mehmet Sarsmaz’ın Kırmızı Dokuzlu adlı romanı da 12 Eylül 1980 askeri darbesi sonrası yaşamış, ama darbe öncesi ortamın kültürel etkilerinden sıyrılamamış bir gençliğin yaşadığı çatışmaları somut verileriyle sunması bakımından dikkat çekici bir özellik taşıyor. 68 Kuşağı’nın değil de, 78 Kuşağı’nın nasıl bir kayıp kuşak haline geldiğinin trajedisini yansıtıyor. Mehmet Sarsmaz,  25 Eylül 1965 doğumlu,  Erdal Eren ise 25 Eylül 1964. Erdal Eren’den tam bir yaş küçük Sarsmaz.  O Erdal Eren ki 12 Eylül darbesi öncesinde bir askeri inzibat erini öldürdüğü gerekçesiyle hüküm giyen ve 13 Aralık 1980’de idam edilen Yurtsever Devrimci Gençlik Derneği üyesi,  Ankara Yapı Meslek Lisesi öğrencisi, 16 yaşında yaşı büyütülerek aramızdan alınmış gencecik bir delikanlı. Sarsmaz da aynı fraksiyonun sempatizanı olmuş seksen öncesi ortamda, ama biri İzmir’de biri Ankara’da.

Roman kahramanı Nihat, belki çoğu 78 kuşağı genci gibi, darbe sonrası ortamın etkisiyle olsa gerek ve bir de felsefe öğrencisi olduğu için, farklı okumalarla, farklı bir felsefi kimlik kazanıyor. Bu yüzden çeşitli uyum sorunları yaşayan bu genç adam, yaşadığı çelişkilerin çözümünü soyutlanmış bir dünyada, ama gerçekçi çözümlemelerde ararken, yaşamın gizemli bilinmeyenlerinde gezmekte buluyor aradığı huzuru. Sarsmaz, seksenli yılların atmosferinde gizemli bir yolculuğa çıkarıyor okuru. “Issız sokaklar, üniversiteliler, öğrenci dernekleri, suça kanıt sayılan kitaplar, nezarethaneler, Atatürk’ün Bursa Nutku, taşlanan bir hayalet, kırılan camlar, hücrelerde filizlenen sıra dışı bir aşk ve hiç dinmeyen bir özgürlük tutkusu…”

Romanın tanıtımında geçen, “Kırmızı Dokuzlu, ‘büyük yaşam oyununda’ elimize gelmiş küçük bir okey taşı” anlatımındaki ‘kırmızı dokuzlu’ya romanın ilk sayfalarında rastlıyoruz. Kahvehanede okey oynayanlardan biri kırmızı dokuzlu okey taşıyla “okey dışarı” diyor ve aynı anda roman kahramanımız Nihat da kahvehaneden “dışarı” çıkıyor. Burada yazar “okeyin dışarı çıkmasıyla” kahvehaneden bir adamın çıkmasını ilişkilendiriyor, biz bireyleri de sanki ayrı renk ve rakamlardaki okey taşlarına benzetiyor böylelikle. Gizemli bir biçimde, aynı “kırmızı dokuzlu” okey taşının, okula giderken, tanımadığı biri tarafından eline verilmesiyle kafası karışıyor kahramanımızın. Yaşamın büyük bir okey oyunu olması ve bizlerin birer okey taşı olmamız ve taşlar arasında yalnızca iki okeyin bulunması, iki de sahte okeyin bulunması durumunu rastlantıların belirlemesi sanki yazar tarafından yaşamdaki şans ve şanssızlıklarımızı abartmamamız gerektiği iletisinin verildiği izlenimi yaratıyor bizde. Hepimizin değerinin önceden belirlenmiş olması, kararların önemi, elinde olanların değerlendirilmesi, feda edilebilmesi, risk alabilme gibi oyuna özgü özelliklerin yaşamda da karşılıkları oluşu düşündürücü.

Yazar, ilkokul, lise, üniversite öğrencisi gençlerin yaşamlarından somut kesitler sunmakla yetinmiyor, fabrikalarda yaşanan olaylara, çocuk işçilerin dramına da çeviriyor büyütecini, dışarıda ve içeride, parmaklıklar ardında olanlara da… İnanç ve ideolojilerin oluşum nedenleri, bireyin dünyayı anlamlandırma biçimleri, duygular arasındaki gelgitler…

Romanda geçen özel adlar da ilginç aslında. Bu yüzden yayıncıya önerim,  kitabın ikinci baskısında bir “dizin”e de yer vermesi gerektiği. Kimler ve neler geçmiyor ki romanda; Politzer, İstrati, Mihail, Dostoyevski, Zeus, Athena, Hephaistos, Fakir Baykurt, Stalin, Marks, Hegel, Berkeley, Atatürk, Doğan Avcıoğlu, Nasrettin Hoca, Muhammed, İsa, Leibniz, Kuran, İncil, Erol Taş, Hüsamettin Cindoruk, Turgut Özal, Alparslan Beşikçioğlu, Şeyh Edebali, Sophokles, İsmail Hacısüleymanoğlu, Orhan Gencebay, İbrahim Tatlıses, Bülent Ersoy, Serpil Çakmaklı, Mazhar-Fuat-Özkan,  Schumpeter, Zeki Alasya, Metin Akpınar, Bülent Ecevit, Şeref Bakşık ve başkaları…  Nasıl, hangi ortamlarda ve hangi vesileyle geçiyorlar? Onu da okuyanlar bilecek artık. Ama yakında yitirdiğimiz Zeki Alasya’yla ilgili şöyle bir tümce görmek de olası: “Gündüz provalarında Zeki Alasya oldukça ciddiydi. Onu yalnızca oyunlarından ve filmlerinden tanıyan birisi o kişiliğin altında otoriter bir insanın olduğunu asla fark edemezdi. Öyle emirler yağdırmış ve kimilerini öylesine azarlamıştı ki Nihat gözlerine inanamamıştı.”

Mehmet Sarsmaz, kitabın girişinde Orhan Pamuk’un Yeni Hayat adlı romanından bir önalıntı da yapıyor. Önalıntıda,“Mehmet’in sarsıldığını, vurulduğunu gördüm” (…) ama durdum Mehmet’in sallanışını, çevresine şaşkın bakışını seyrederek. Ne kadar?” tümceleri geçiyor. Bu alıntıyı yapma niyetini de kitabı okuduktan sonra anlıyoruz. Sarsmaz, Kırmızı Dokuzlu ile özellikle bizim gibi yirmili yaşlarındaki gençlere yeni bir yaşamın kapılarını aralıyor sanki.

Belgin Turgutlu, Varlık, Ekim 2015, S. 1297, s. 108

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir