Ve Yayınevi Muzaffer Buyrukçu’nun (1930-2006) ilk kez yayımlandığını duyurduğu Hayallerin En Uzun ve En Hızlı Atları başlıklı uzun öyküsünü okurların, en azından öykü severlerin ilgisine sundu…
(…)
Muzaffer Buyrukçu öykülerindeki kişiler, “evin yolunu tut(an)” ama asla “hayal kurmayı bırak(mayan)”, “yoksul (ya da orta halli) memur”lar (15, 27) daha çok. Bu tek uzun öyküsünde de yine böyle bir öykü karakteriyle karşılaşıyoruz, her zamanki gibi bir film kahramanını izlercesine de peşine takılıyoruz onun.
Buyrukçu’nun öykülerinden ya da anılarından bildiğimiz yapılandırma özelliklerinin birebir karşımıza çıktığı anlatı, bu nedenle, biçimce Buyrukçu okurunun kolayca tanıyıp benimseyebileceği bir örnek. Son yıllarında verimlediği kestirilebilecek bu “son” öyküsünde de bizi şaşırtmıyor demek ki yazar.
Öykü, sanki bugün yazılmışçasına tazelik yayarken bunun konusal, izleksel açıdan kurulan sıcak bağdan kaynaklandığı düşünülmemeli. Gerçekte öykü, bu bağlamdaki örtüşmeyle değil farklı bir yerden yakalıyor okuru.
Özellikle Muzaffer Buyrukçu öykücülüğünden söz ediliyorsa eğer, onun ayrıntı işçiliğini nerelere vardırdığı gözden uzak tutulmamalı hiçbir zaman. Öyle bir ayrıntı yerleştirme hüneri ki bu, mozaik işçiliğiyle ortaya çıkan görsel odaklı şöleni anımsatıyor insana. Evet, bu ayrıntıları çıkarıp atabilirsiniz öyküden. Hele yığma, dolgu ayrıntı toplamıysa bu. Ancak bu ayrıntıları kaldırdığınızda, öykünün büyüsünün de ortadan kalkacağını kestirebiliyorsunuz kolayca.
Neden peki? Öykü evreniyle karakterleri bu ayrıntı yağmuruyla, bunların oluşturduğu ışık gölge, renk değişimleriyle, sesteki iniş çıkışla, eylem eylemsizlik çevrintisiyle ortaya çıkıyor da ondan… O zaman yığışım amacıyla yapılsa da yerleştirme, pek çok ayrıntı, ister istemez anlatı gerecine dönüşerek işlevsellik taşımaya koyuluyor hemen. Evet, işte size 1910’larda, 20’lerde, 30’larda dünyaya gelmiş, yaşamları boyunca öykü dokumuş üç usta yazar… Şunca kitabeviyle, internetin geniş yelpazesi içinde bulamasanız da bu yazarları, bulamasanız da onların kitaplarını, çınar duruşlarıyla yazınımızın unutulmazları arasında yer aldıklarını unutmayın sakın her birinin… Bu nedenledir ki 2015’te öyküleriyle yeniden yaşamımıza katılan Kemal Bilbaşar, Mehmet Seyda, Muzaffer Buyrukçu, hangi çağda, hangi değerlerle yaşadığımıza değğin birer ayna tutuyor bize…
M. Sadık Aslankara, Cumhuriyet Kitap, 3.9.2015