Sabahattin Kudret Aksal’a Armağan ve İki Kitap Daha

Söyleşen: Ali Ekber İdrisoğlu

Covit 19’un dünyayı eve kapattığı bu aylar, özellikle ozan ve yazarlara yaradı gibi; ne dersiniz?

Evet, öyle söyleniyor, ama ne derece doğru olduğunu ancak sürecin sonunda görebileceğiz. Sanıyorum bu küresel salgını konu alan epeyi bir yazınsal yapıt da yayınlanabilecek. Daha kapsamlı bakarsak, oyunlar, filmler de izleyebileceğiz.

Haziran ve Temmuz’da art arda yeni kitaplarınız yayınlandı: Sabahattin Kudret Aksal’a Armağan, Canım Ada, Türk dili ve yazınının ne yazık ki unutulan özgün bir bilim insanı Dr. Rıfkı Tezcanlı’dan derlediğiniz Edebi Bahisler… Bu kitaplardan biraz söz eder misiniz?

2020, değerli ozan – yazar ve kültür – sanat insanı Sabahattin Kudret Aksal’ın doğumunun 100. yılıydı. Bu önemli yıldönümünü en azından sade de olsa bir armağan kitapla kutlayalım istedim. Canım Ada (Oğlak Yay., Haziran 2020), Heybeliada’da oturduğum sayılı yılların (2013 – 2016 yıllarının) bir verimi. Hepi topu on altı ada öyküsü var. Ada insanlarını, ada canlılarını, ada evlerini, ada sokaklarını, ada doğasını konu edinen öyküler bunlar. Dr. Rıfkı Tezcanlı’nın varlığından ve yazılarından ise ancak yakın zamanlarda haberim oldu. 1940’larda İlmî Tetkikler Mecmuası’nda yayınlanan yazılarını olsun derleyeyim, dedim. Edebî Bahisler de öylece doğdu.

1993’te, tam 27 yıl önce yitirdiğimiz Sabahattin Kudret Aksal’ı yeniden gündeme getirmeniz önemli. Deyim yerindeyse, “unutulanlar kervanında” yitmesine izin vermediniz. Yazın tarihimizin önemli adlarından Aksal. Siz ne demek istersiniz?

Evet, Aksal yazın tarihimizin önemli adlarından; bana sorarsanız unutulması olanaksız zaten. Ama o da daha nice ozan yazarımız gibi ancak belirli sayıda okur tarafından biliniyor, okunuyor. Bu değerini azaltır mı? Asla! Soy yapıtlar, soy yapıtlardır her zaman! Benim bu kitapla yaptığım, karınca kararınca bir anımsatma yalnızca! Aslolan raflarda okurlarını bekleyen nitelikli yapıtlardır! 

Özgün bir ozan ve yazar olan Aksal üzerine -sanıyorum- elliden fazla anı, portre, inceleme, değerlendirme… Aile albümünden kimisi ilk kez yayınlanan fotoğraflar… Bunları derlediniz, bir kitapta topladınız. Önce duygularınızdan, sonra da bu derlemenin odağındaki Aksal’ın sizdeki portresinden kısaca söz eder misiniz?

Yerinde bir belirleme bu: Elliden fazla yazı! Önemli bir bölümü, yeni yazı! Ölümünden bunca yıl sonra Aksal sevgisi ve saygısıyla yazıldı. Daha önce türlü yerlerde yayınlanan yazılarsa, Aksal’ın yazınsal değerini ortaya seren, vurgulayan nitelikte yazılar. Bunların bir bölümünü kitabın editörü Kenan Yücel buldu, önerdi. Tam da yeri: Katkısı olan herkese, editör dostuma da gönül borcum büyük! Duygularım? Son derece mutlu oldum elbette! Bir okur olarak görevimi yerine getirmenin mutluluğu bu! Aksal’ın bendeki portresine gelince… Olgun, sakin, “sessizliğe yakın duran”, büyüklük taslamaktan uzak ama aslında büyük bir insandı. En önemlisi, dolu dolu bir insandı. Kısacası “bilge” bir ozan – yazar diyeyim.   

Cumhuriyet dönemi yazınımızı kuran, var eden, büyüten o görkemli adların hepsi ne yazık ki artık sonsuzlukta! Yerleri alabildiğine ıssız! Bugünkü yazınımız ise ayrı bir yöne evriliyor gibi. Bilmem ne dersiniz?

Evet, sizin değerbilir sözlerinizle Cumhuriyet dönemi yazınımızı kuran, var eden, büyüten o görkemli adlar artık sonsuzlukta, ama yapıtları bugün de yarın da elimizde olacak! Ben de sözgelimi sayısız adın eksikliğini bir anda duyuveriyor, üzülüyorum. Rastlantı diyeyim, daha bir iki gün önce Haldun Taner aklıma geliverdi. Bir hafta on gün kadar önce de Ahmet Hamdi Tanpınar… Bir iki yıl oldu olmadı, Nazlı Eray’ın Tanpınar üzerine bir romanı yayınlandı; hemen bu yakınlarda da Selim İleri’nin… Diyeceğim, yazınımızın o bir daha asla olmayacak büyük adları bizleri terk etse de yapıtları, yerleri, etkileri sürüyor, sürecek. Sınırlı olarak elbet… Nitelikli olanın ilgilisi her zaman sınırlıdır ya! 

Bugünkü yazınımız ayrı bir yöne mi evriliyor? Kesinlikle evet! Peki bu ideal bir evrilme mi? Onu ne yazık ki bilemiyorum! Geride kalanı, iyi kötü ya da eksik gedik de olsa topluca görebilme, topluca irdeleyebilme olanağımız var diyelim. Ancak bugünü ya da henüz sürmekte olanı nasıl yeterince görür, irdeleyebiliriz? Belki de en iyisi bu: Dün bugün ayrımı yapmadan nitelikli olanın ardından gitmek!  

Necati Güngör’ün Sabahattin Kudret Aksal’a Armağan kitabınız ve sizinle ilgili olarak Facebook’ta yayınladığı bir yazısında dile getirdiği, anımsadığım kadarıyla “okurları arasında sevgi ve hayranlık halesi yaratan yazıncılar dönemi kapandı” yargısına katılıyor musunuz?

Yok efendim, azaldı belki ama bütünüyle kapanmadı. Örnek mi istiyorsunuz? Hilmi Yavuz… Eray Canberk… Selim İleri… Necati Güngör… Bunlar bir anda usuma gelen değerli ağabeylerimiz… Dahası da vardır elbette…  

Hazırlamakta olduğunuz kitaplar vardır mutlaka. Bir sakıncası yoksa onlardan biraz söz edebilir miyiz?

Ne sakıncası olabilir? Ama ortada fol yok yumurta yokken hepsinden söz etmek anlamsız. İzninizle bir ikisine değineyim sadece: Dr. Rıfkı Tezcanlı’nın 1940’larda yayınlanan ve benim mutlu bir rastlantıyla ancak ayrımına vararak bu yıl Edebî Bahisler adı altında bir kitapta topladığım -kendi sözcüğüyle- “tahrirlerinin” -sanıyorum ki- arkası gelecek. Dr. Rıfkı Tezcanlı, telif bedellerini alamayınca, 1943’te, yine Ankara’da yayınlanan Hakikatler Mecrası dergisine bugünün sözcüğüyle “transfer oluyor.” Bu dergiden henüz pek az sayıda yazısını bulabildim; ama yenilerini de bulacağımı ümit ediyorum. Bakarsınız, Edebî Bahisler‘deki ek yazıları bulmama yardım eden bir ozan – ressam dostum da yeniden kollarını sıvayabilir. Özetle arkasını getirebilirsem, “Edebî Bahisler – II” adı altında bir kitabını daha yayınlayabilirim. Biyografisi konusunda henüz önemli bir ilerleme yok, ancak az biraz flu da olsa bir fotoğrafı artık elimizde! İğneyle de olsa kuyuyu kazmayı sürdürmek istiyorum.

İkinci bir tasarım da büyük yazarımız -yani Cumhuriyet dönemi yazınımızı var edenlerden- Sait Faik üzerine. Aslında benim dosyam iki yıldan beri hazır, sorun bu yazarımızla ilgili hazırlığımı değerlendirebilecek bir yayınevi bulmakta…  

Son sorum: Siz de yazmadan yapamayanlardan mısınız?

Hayır! Ben özellikle (ya da öncelikle) okumadan yapamayanlardanım. Yeterince okumadığım bir gün bende dinginlik aramayın. Kısacası okumamak ciddi bir kabahat diyeyim! Yazmaya gelince, istediğim gibi olursa – olabilirse mutlu ediyor. Ama öyle sıradan olanlara benzemeyen bir mutluluk bu! Karınca kararınca da olsa, belki ufacık da olsa, izi kalmayacak düzeyde de olsa, bir yaratı elbet. Yaratılarsa -öznesi her kimse- doğallıkla mutlu eder!

Sağ olun…     

Deliler Teknesi, Eylül-Ekim 2020

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir