Ahmet Günbaş, Süreyya Aylin Antmen’in yeni kitabı Bırakma Dersleri üzerine yazdı.

Bir kendini sarsıp silkeleme; bir kendini yıkma, bir yeniden ateşlere düşme ve yeniden yaratılma süreciyle altüst olmuş ucu açık bir serüven…

Ahmet GÜNBAŞ

Yaşadıklarımızla düşündüklerimizin toplamında geriye dönüp bakmak inceden bir sorgulama gerektirir bazen. Bağlandığımız kavramlar, tekdüze akışlar, bakarkör alışkanlıklar da dâhildir buna. Bir çeşit ‘yaşam sorgulaması’ diyelim!… İç sesimizin eşliğinde karşılıklı sorular ve yanıtlar üretmeye çalışan derinlikölçer bir içe bakış belki…

Burada esas olan içtenliktir sanımca. Ben’i ve yaşanılmışı karşımıza alıp kalan posada neler olduğunu görmek, toprağını karıştırmak, külünü eşelemek…

Süreyya Aylin Antmen’in, kırk yaşın eşiğinde, şiir ve düzyazı şiirle karışık kırk metin üzerinden kaleme aldığı Bırakma Dersleri, bana göre bir ‘hiçlik denemesi’ kokuyor.

“yıkıcıyım

öyleyse kendimi yeniden yaratacağım”

Bir kendini sarsıp silkeleme; bir kendini yıkma, bir yeniden ateşlere düşme ve yeniden yaratılma süreciyle altüst olmuş ucu açık bir serüven…

Ucu açık diyorum, çünkü sessizlikten geçen her arayışın bir felsefi karşılığı var. Kaldı ki dinsel formda da benzer arayışlara tanık oluruz. Yanıp tutuşmaktır hepsinin özelliği. Yanmak, çok katmanlı bir anlam yumağıdır bu aşamada. “yıkıcıyım / öyleyse kendimi yeniden yaratacağım” (s. 25) diyen Antmen, “Varlık ki yokluğun girdabı, yokluk ki sonsuz kere varlığın içinde” (s. 50) inancıyla her adımda sınırsızlığı geçmenin hesabına duruyor. Onu sıkan her şeye, her çelişene bir karşılık arıyor “Sonrası ile öncesi / mahrem ile düşünce / ilik ile kavram / yontu ile düş / temas ile ölçü  / soğuk ile sarsıntı / insanlıkdışıyla normal” kıyaslamasıyla…

Tüm yıkımların açarının dili yıkmakla ilgili olduğu anlaşılıyor her metinde. Böyle olmasaydı, André Dhôtel’in, “Dili savunmanın tek yolu, ona saldırmaktır…” sözünü başa almazdı yeni dilin eşiğinde.

“Sesi aşkla doldurmanın kıyısında çırılçıplak” bir duruş…

“Sesi aşkla doldurmanın kıyısında çırılçıplak” (s. 75) bir duruş bu soylu eylemin en önemli göstergesi. Gömleğini soyunup geçen bir yılan gibi geleceğe doğru yürümenin bir diğer adı ‘yadsımakla kabulleniş’ olsa gerek. Yani, önce kendini tanıma; neleri yıktığından hareketle zıtların birliği içinde başka bir kimliğe, başka bir biçime bürünme…

Evet, sonuçta aşkla ölçüp biçilen bir sessizlik dersi bu. Antmen, “Sessizliğin Estetiği” adını vermiş incelikler yoluna.

Böyle bir yolculuğu merak eden usulca tekrarlasın şu fısıltıyı:

 "Kendine saldıran dil yıkmak istiyor aşırı uçlarını, tekinsizlik unsurları, 
zarif yıkılışlar, boğulmuş ritim içinden bir ses işitiyor boğumlarını.
  
 Sessizlikler, bir yıkım direnci
 Sessizlikler, örtüyor tüm infilakları
 Sessizlikler, kendi günlerini bekliyor
 Sessizlikler, parçalanmış yaşamın estetiği
 Sessizlikler, söylüyor anlatılmaz olanı
 Sessizlikler, gerçek bir uzlaşıdan çok uzak
 Sessizlikler, affetmiyor hiç kanatsızlığı
 Sessizlikler, sahici bir tükenişi başlatıyor
 Sesler, organların ılıklığında gezinirken yitiriyorlar bir şey olmayı, 
bir biçim vermeyi, bir odağı dağıtmayı. Hiç erişemiyorlar adlandırılmamış olana." (s. 83) 

Bırakma Dersleri, Süreyya Aylin Antmen, Ve Yayınevi, 1.basım, Şubat 2021

Ahmet Günbaş, 25.2.2021

Ahmet Günbaş hakkında bilgi: Wikipedi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir