Siparişinizle ilgili bizi arayabilirsiniz +90 505 597 67 42
Ve Yayınevi
Koleksiyon değerinde kitaplar...
Primary Navigation Menu
Cumhuriyet’e kimlik veren aydına ‘Armağan’ / Nadir Temeloğlu
Cumhuriyet Aydını Ahmet Kutsi Tecer’e Armağan
Nadir Temeloğlu, 24.11,2017 tarihli Aydınlık Kitap‘ta Ahmet Kutsi Tecer’e Armağan kitabımız hakkında yazdı.
“Tecer’in yazıları buram buram halk sevgisi tütüyor. Ona göre Türkçenin gelişmesi, kültür hayatının yaratılması için halkın yaşantısına tanık olmak ve ondan öğrenmek gerekir. Milli hayatı bir bütün ele alabilmek için, halk fikrini işlemek kaçınılmazdı. Fakat halk fikrinin oluşturulması için de bir devrime ihtiyaç vardı. Halk fikri, halkın hakimliği ile sağlanabilirdi.”
Cumhuriyet kurmak, yeni bir kültür yaratmak
Fransız düşünür Montesquieu, “Kanunların Ruhu” kitabında “Cumhuriyet, erdemli insanların yönetimidir” der. Senaca ise Cumhuriyet’i, “İlim ve ahlakın, adalet ve faziletin iktidarı” olarak niteler.
Faziletli bir Cumhuriyet kurmak, yeni bir kültür yaratmak, insanı güzelle şekillendirmek her devrimin/devrimcinin hedeflerinden olmuştur. Cumhuriyet, yalnızca adı anayasada yazan bir yönetim biçimi değildir. Cumhuriyet yalnızca bir ülkü birliği değildir. Cumhuriyet yalnızca milleti bir arada tutan ruh değildir. Soyuttan öte somuttur.
Cumhuriyet, insanın hayatına dokunur. Yeni bir kültür yaratır ve o kültür içinde bireyi değiştirip dönüştürmeyi amaçlar. Ve devrimle gelen değişim, kültür adamları ile ileriye taşınır. Yeni bir hayatı kurma görevi o kültür adamlarının omuzlarındadır.
Rüyalardan gerçeklere
Yalnızca dünya devrimcileri değil, Türk devrimcileri de Cumhuriyeti bir fazilet ülkesi olarak hayal ederler. Ziya Paşa ve Namık Kemal’in Cumhuriyet ütopyasını anlattığı “rüyaları, Cumhuriyeti aklı ve ahlakı hâkim kılan bir anlayışla anlatır. Onların Cumhuriyet rüyalarında, bireyler kafaca gelişmiştir. İnsan ilişkilerinde akıl hâkimdir. Her insanın zihninde bir kütüphane kadar bilgi vardır. Hükümet halkındır, mahkemeler ise adaletlidir. Zengin ve yoksul herkes mutludur.
Kemalist Devrim, Jön Türklerin rüyasını gerçek kıldı. Karanlığın, gericiliğin üzerine yıldırım gibi indi. Türk milletinin aklını özgürleştirdi, yeni bir insan yaratmak için kollan sıvadı. İşte Ahmet Kutsi Tecer, o yükün altına korkusuzca giren, Kemalist Devrim’le hayat bulan Cumhuriyet’i soyut bir ruhtan çıkaran, ete kemiğe büründüren kültür adamlarımızın başında geliyor. Turgut Çeviker’in titizlikle hazırladığı Ahmet Kutsi Tecer’e Armağan kitabı Kemalist Devrim’in kültür kurucularından bir aydının dünyasına ışık tutuyor.
Sabahattin Eyüboğlu ile Ahmet Kutsi Tecer, Kastamonu’da bir gezi sırasında. 20.7.1940
Çok yönlü bir aydın
Yeni kurulan Cumhuriyet’in yöneticileri, kültürü yaratacak kuşağın iyi eğitim alması gerektiğini tespit etmişti. Yokluklar içinde de olsa, yetenekli gençlere burs verdi ve onları yurt dışında okuttu. Tecer, Cumhuriyet’in yurt dışına gönderdiği ilk öğrenci grubunda yer aldı. Döndü ve yaratılarıyla Cumhuriyet’in güvenini boşa çıkarmadı.
Çeviker, Tecer için “Cumhuriyet Devrimi’nin bir yaratıcısı” tanımı yapıyor. Hakkı var. Tecer için pek çok niteleme yapabiliriz. Şair, folklorcu, derlemeci, öğretmen, tiyatro oyun yazarı, yayıncı, Türkolog… Geniş bir ekin yelpazesi olan Tecer neredeyse her alanda derin izler bırakmıştır.
Kitabın kapağını çevirip içindekiler kısmına göz atmanız bile Tecer’in çok yönlü edebiyat dünyasını keşfetmek için ipuçları veriyor. Kitapta Tecer’in şiirleri, yazıları ve söyleşilerinin yanı sıra Tecer hakkında yazılanlar ve en önemli tiyatro eserlerinden olan Koçyiğit Köroğlu için Turgut Zaim’in çizimleri yer alıyor. Kitabın sonunda ise üç albüm bulunuyor. Biri Tecer’e yazarlarından imzalanmış kitapların yer aldığı albüm, diğeri Tecer’in tiyatro afişleri, sahnelenmiş oyunlardan fotoğraflar ve yazdığı tiyatro oyunları için çizilmiş karakterler, son olarak da Tecer’in aile albümünden fotoğraflar.
Devrimin ve kültürün kökeni
Tecer’in yazılan buram buram halk sevgisi tütüyor. Ona göre Türkçenin gelişmesi, kültür hayatının yaratılması için halkın yaşantısına tanık olmak ve ondan öğrenmek gerekir. Milli hayatı bir bütün ele alabilmek için, halk fikrini işlemek kaçınılmazdı Fakat halk fikrinin oluşturulması için de bir devrime ihtiyaç vardı. Halk fikri, halkın hakimliği ile sağlanabilirdi. Nitekim Tecer’e göre Tanzimat’tan beri zihinlerde kıpırdanan halk fikrini yaratan Cumhuriyet Devrimi olmuştur. Şöyle der Tecer: “Bu fikrin kuvvetle serpilmesi için Kurtuluş Savaşı ertesinde başlayan halk hakimliği, nihayet halkçı, cumhuriyetçi devlet anlayışının yerleşmesine ihtiyaç vardı. Bu da oldu.”
Kemalist Devrim, Türk milletini “sınıfsız, imtiyazsız, kaynaşmış” bir toplum olarak nitelendiriyordu. Devrimin kadroları sınıfsal olarak köylülere yaslanıyordu. Osmanlı’nın Etrak-ı Biidrak deyip küçümsediği Türk köylüsünü, Kemalist devrim “Köylü Milletin Efendisidir” diyerek baş tacı ediyordu. Tecer için halktan öğrenmek önemliydi. Ve o Türk köylüsü, fikirlerinin kökenini oluşturuyordu. Tecer, “Köylü” başlıklı yazısında şöyle diyor: “Köylü bu memleketin nüfusça, iktisatça, kültürce kökenidir. Onun kaderi bizim kaderimizdir. Onu hırpalamak şöyle dursun, elbirliğiyle onun için çalışmalıyız.”
Halk Şairleri Bayramı’nın ilk buluşmasına katılanlar: Ayaktakiler, soldan sağa: Âşık Ali, San’atî, Yusuf, Talibî, Yarım Ali, Âşık Müştak. Oturanlar, soldan sağa: Hikâyeci Ağa Dayı, Karslı Mehmet, Âşık Süleyman, Süzanî, Revanî, Âşık Veysel. (Sivas Halk Şairleri Bayramı, 1932) (“Ahmet Kutsi Tecer’e Armağan”, s. 132)
Tecer, köylünün ve halkın içindeki cevheri iyi biliyordu. Folklora yöneldi. Anadolu’nun dokunulmamış yörelerine, yeni dünyasına uzandı. Yüzyıllardır kimsenin dönüp bakmadığı köyleri keşfe çıktı. Tecer Sivas Lisesi’nde öğretmenken, 1953 yılında Halk Şairlerini Tanıtma Cemiyeti kurdu. Bir yıl sonra Malatya’dan Erzurum’a, Tokat’tan Kayseri’ye yetmiş kadar halk şairini Âşıklar Bayramı’nda topladı. O isimlerden biri de Âşık Veysel’dir. Âşık Veysel’in yanı sıra, Suzani, Ruhsati, Mesleki, Talebi, Karslı Mehmet gibi halk şairlerini tanıttı. Türkçeye ve ülkeye unutulmaz bir miras bıraktı.
Yalnızca âşıkları değil, Türkiye’nin birçok yöresinden on binlerce türküyü arşivleyen Muzaffer Sarısözen gibi Türkiye’nin en büyük derlemecisini de keşfetti. Bu iki büyük ustanın keşfini, Tecer’in en büyük eserleri hanesine yazmak sanırım yanlış olmayacaktır.
Bilinen şiirlerin bilinmeyen şairi
Tecer yalnızca âşıkların kâşifi değil aynı zamanda Türkçenin de pınarlarını halka sunan kişidir. Belki onun olduğunu bilmesek de, şiirleri milyonların diline dolanmıştır. “Orada bir köy var uzakta”dan tutun, “Geceleyin bir ses böler uykumu / İçim ürpermeyle dolar / -Nerdesin?” dizelerine kadar… Tecer, şiiri halka aşılamıştır, halkı da şiire.
Kitapta, ünlü yazarların Tecer’in sanat yönünü anlattığı, özellikle şiirine dair notlar düştükleri yazıları bulabiliyoruz. Peyami Safa, Tecer’i edebiyatımızın en ince şairi olarak tanımlar. Ahmet Hamdi Tanpınar, yakın dostu Tecer’in şiir dilinden “Eski bir halı örneği kadar renkli ve cazip” olarak bahseder. Mehmet Kaplan’a göre de, “Ahmet Kutsi Tecer, Orhan Veli neslinden önce, Türk şiirini sade, saf ve çıplak hale getirenlerin başında gelir.”
Tecer’in halkı anlattığı renkli dili, sahnede ise heybetlenir. Koçyiğitleşir. Yazdığı oyunları ile Türk tiyatrosunun “Köşebaşı”nı tutmuş, zenginleştirmiştir. Halkın dokunduğunu değiştirme gücü vardır. Tecer, halkı da tiyatroda ustaca kullanmayı bilmiştir. Sıradan insanları anlattığı oyunları, tiyatroyu özentilikten ve yapmacıklıktan kurtarmış, olağan akışına kavuşturmuştur.
Heybetiyle yanı başımızdaki aydın
Tecer’in yaşamının her anında bir Cumhuriyet aydınının izlerini görüyoruz. Tecer gibi aydınlarımız, bugün kendini varoşlara fırlatan, üstünde hırkası bile kalmamış derviş duruşlu aydınlardan çok farklılar. Aklı ve vicdanı olan, halktan öğrendiklerini yine halka veren, yurdun üstüne çökmüş kara bulutlan dağıtan, toprağa tohum ekip sulayan ve nihayetinde arkalarında zengin bir birikim bırakan aydın neslinin temsilcisidir onlar.
Armağan kitabı edebiyatımızda Tecer dağı kadar heybetiyle duran, fakat biraz da unutulmuş, hafızalarda gün yüzüne çıkmamış bir aydını anlamak için kılavuz görevi görüyor. Tecer gibi bir hazineyi tekrar gün yüzüne çıkarabilmek, özellikle de genç kuşaklara aktarabilmek için böylesi bir kitaba çok daha önceden ihtiyacımız vardı. Bu anlamda geç kalmış bir kitap diyebiliriz. Fakat Türkiye’nin yeniden Atatürk’ü keşfettiği, Cumhuriyet değerlerine yeniden sarıldığı bir dönemde de Tecer’in kültür birikiminin böylesine zengin bir kitapla ortaya konması, kitabın tam zamanında yayımlandığını da gösteriyor.
Bir yönüyle geç kalınmış, bir yönüyle de tam zamanında çıkan bu kitabı okurken, ayağını bu topraklara basan aydının derinlikli deryasına dalmanın zevkini yaşayacaksınız.