Mecit Ünal, 30.6.2017 tarihli Aydınlık Kitap‘ta Özdemir İnce’nin yeni şiir kitabı Opera Kahkahası‘nı yazdı:
Tanrı’ya meydan okuyan şair: Özdemir İnce
“Kimseye Borcumuz yok var olmak için”
Özdemir İnce, kulenin tepesinden değil, şiirin doruğundan meydan okuyor…
Ahir ömründe şiire el atması bir romancının, çağrısına daha fazla direnememesinden olsa gerek şiirin. Şiir, romancının içindeki bir uktedir aslında. Şairin ise, yaşı ilerledikçe, görmüş geçirmiş olmanın verdiği tecrübenin hazzıyla erotizme yönelmesi bir gelenek olmuştur. Başkaldırı şiirleri gençlikte kalmıştır artık; hatta başkaldıracak bir şey de kalmamıştır bir bakıma. Peki, ama öyle mi gerçekten? Erotizm, küçük bir dokunuşla bir başkaldırıya da evrilebilecekken şairin giderayak geride kalan yaşama –ve her şeye– tenden, tenin sınırlarından bakması bir görü eksikliği olarak değerlendirilemez mi?
TANRI’NIN KURDUĞU DÜZENE KARŞI
Üç yıldır yazılmayı bekleyen bir yazı bu; her defasında araya başka yazılar girdi ve sıcaklığı üstündeyken aldığım, kitabın sayfaları arasında notlar halinde bekleyen borç, biriktikçe birikti. Ödemesi bugüneymiş. Ama bir açıdan da iyi oldu bu; Karadelikte Bir Yolculuk & Tersine Ya Da Sapkın Ayetler‘in (Kaynak Yayınları, Mayıs 2014) tamamlayıcı parçası, Opera Kahkahası da (Ve Yayınevi, Ocak 2017) bu yıl yayımlanınca o da yazıda kendisine –şimdilik kısacık da olsa– ayrılan yeri aldı.
Özdemir İnce’nin son iki şiir kitabından söz ettiğimi anlamışsınızdır. İlerlemiş yaşında –1936 doğumlu olduğuna göre bugün 81 yaşında– tam tersini yapıyor. “Gençliğin idmanda ve yatakta işe yaradığı” bilgisine varmanın hazzıyla başkaldırı şiirleri yazıyor. Bu başkaldırı da Tanrı’ya ve Tanrı’nın kurduğu düzene karşıdır. Karadelikte Bir Yolculuk ile Opera Kahkahası‘ndaki anlatının aslı esası bu. (Karadelikte Bir Yolculuk hakkında yazılmış yazılara bu yazıyı bitirmeden bakmak istemedim ve bakmadım. Aynı yerden aynı şeye bakıp bakmadığımızı daha sonra öğreneceğim. Bildiğim kadarıyla, Aslıhan Tüylüoğlu ile Zeki Z. Kırmızı’nın bu kitap hakkında birer yazısı bulunuyor.)
TANRI ŞAİRİN İNSAN ŞAİRE GÖNDERDİĞİ VAHİYLER
Ulysses’e yazdığı uzun önsözde Enis Batur, kulenin, Babil kuleleri dahil, Tanrı’ya meydan okuma olduğunu vurgulamıştı. Karadelikte Bir Yolculuk‘u ve Opera Kahkahası‘nı da Tanrı kelamına eş bir kelamla bir meydan okuma –“Karadelik”in ikinci bölümü o yüzden “Tersine Ya Da Sapkın Ayetler”. Yalnız vahiyle değil, postayla geliyor.
Karadelikte Bir Yolculuk‘u astro-fizik kavramlarıyla okursak, yok oluşa gidişin uyarısı olarak da alabiliriz; dölyatağından içe doğru ya da dölyatağından dışa doğru bir yolculuk olarak da… Bu anlamların hepsi içerili şiirlerin bütününde; yani hayat o kadar kısa; karadelikte bir yolculuk!
Şair de öyle diyor zaten “D” bahsinde:
“Kutsayacağım yaşayanları, ölülerin kemiklerini şarapla yıkayacağım; zeytinyağıyla parlatıp kaval kemiklerinden kaval yapacağım. Yayla çobanlarına.
Söz verdin kendime dünyaya gelmeden: Sebil edeceğim varlığı yoksulluğa, yoksullara.
Ne mutlu onlara ki dünya ile kutsanacaklardır, yazmakta olduğum kutsal kitapta.” (14)
Özdemir İnce, şiirlerinde de yazılarında olduğu gibi yüksek gönüllüdür. Kulenin tepesinden değil, şiirin doruğundan meydan okuyor ki, taştan yapılma kuleyi metreyle ölçebilirsiniz de, şiirden kuleyi metre ölçmez. Şiirin ölçüsü –olabilirse, varsa eğer– imge ve anlam/imgeselanlam’dır. Her şiir bu anlamın oluşumunda bir aşama, taş sırası, basamak. Şiirlerin A’dan Z’ye dizilimi, bu imgesel-anlamı kat kat, sıra sıra, basamak basamak yükselten birer yapı taşı. “Postmodern çağ”da, 2000’li yıllarda Türkiye’de yazılmış bir “Krallar Kitabı”.
Şairin Tanrı’ya meydan okuması, onun düzenine de meydan okuması demek doğal olarak. M bahsinde hem Tanrı’ya, hem onun düzenini kuranlara, ama o düzene ayak uyduranlara da lanet ve haddini bildirme var!
“Kendimi bayrak misillû göndere çekeceğim, günah keçisi olacağım, ruhsatsız kömür madenine inip sürveyan, karpit lambası ışığında.
Sen ne yapacaksın ey sahip?
Medet ey, âmâ dil alışkanlığı. Ay tutulmasına benzemez güneş tutulması, teneke, tencere, tava çalmakla düze çıkmaz dünya. Hiçbir işe yaramaz ağzını ve gözlerini ibrişimle diktirmen, kulaklarına kurşun döktürmen.” (31)
Sonra imansız diyor Tanrı’ya; imansız, müflis ve hilebaz.
YENİ BİR VAİZ: ŞAİR.
Şair hem kendisidir bu şiirlerde, yani Özdemir İnce, hem de geçmiştir Özdemir İnce olmanın ötelerine, Özdemir İnce olmaktan çıkmıştır.
“Son bir karar aldım” diyor, “kararım karar, bir yandan çürür bir yandan yeşerirken bedenim, karar verdim, son kez dirileceğim; kendi boyunduruğumdan kurtulup ilk kez özgür olacağım…”
Bu bile bir başkaldırı, bir meydan okumadır Tanrı’ya, hem de tarih vererek. 1 Eylül 2016 tarihi var sözün devamında:
“Bir köy evinin sayvanı altında şarap içip pipo tüttüreceğim.” Pessoa, Şeytan’ın da Tanrı’nın kendisi olduğunu yazmıştı. Edebiyatımızda Tanrı’ya bu misillû, yekten yeke karşı çıkışın örneği yok. “Gaddar” diyor Tanrı’ya. Kattal da diyebilirdi. Bunca öldürüme izin veriyorsa ya kendi yapıyor ya da azmettiricisi bütün bu öldürümlerin. Özdemir İnce bu cesareti şairliğinden alıyor. “Vaiz”in karşısına “Şair”i koyuyor. Tanrı olan şairi. Ve halefim diyor Vaiz’e:
“Güneş altında yapılan bütün işleri gördüm:
‘Ve işte hepsi boş ve yeli kavramaya çalışmaktır!’
demişti halefim.” (39)
Sonra da “selefim” diyecek. Yani Vaiz’den hem önce, hem sonra. O zaman bu kitap da –mecazi anlamda– Tevrat’tan hem önce hem de sonra olmak gerekmez mi?
Öyle ve “zincirlerinden başka kaybedecek şeyleri olmayanlar için”dir bu şiirler.
Özdemir İnce’nin şiirlerinde Tevrat’a göndermeleri meşhurdur. Kur’an kadar Tevrat’ı da bilir ve Tevrat’a göndermelerinin çokluğu, kitapların en eskisi oluşu kadar en edebi ve en felsefi oluşudur da. Sadece “Vaiz” ile “Neşideler Neşidesi” yeterlidir bu görüşe varmaya. “Boşların boşu, her şey boş ve yeli kavramaya çalışmaktır” demek “sen de boşsun” demektir Tanrı’ya.
Özdemir İnce’nin Vaiz’den yaptığı alıntılarla güçlendirdiği şiir, Şair’in başkaldırısıdır Tanrı’ya. Tanrı her zaman egemenlerin suç ortağı olmuştur, dünyanın neresinde olursa olsun egemenlerin düzenlerine Tanrı’yı destekçi ve tanık göstermelerinde Tanrı’nın hiç mi suçu yoktur? O yüzden de Tanrı, “kaldıramayacağı taşı yaratabilir mi?” (92)
Ya insan? İnsan yaratabilir mi Tanrı’nın kaldıramayacağı bir taşı, keşfedebilir mi Tanrı’nın henüz bilmediği bir gerçeği?
“KİMSEYE BORCUMUZ YOK VAR OLMAK İÇİN”
Opera Kahkahası, Özdemir İnce’nin, Tanrı’ya karşı çıktığı şiirlerin başka biçimler ve başka imgelerle süren devamı. Karşı çıkış ya da başkaldırış da aslında bir yerden sonra eksik olur. Özdemir İnce’nin Opera Kahkahası‘nı Tanrı’yı düelloya davet eden şiirler olarak da tanımlayabiliriz! Kitapta Tanrı’ya ilişkin tüm betimlemeler düelloya davet içerir, ister kılıçla, ister tabancayla. Deli Dumrul hikâyesi bilinir, Tanrı’ya dolaylı bir başkaldırı taşır. Bu hikâye yeterince işlenip geliştirilmemiştir edebiyatımızda. Bütün dinlerde var olan “Canalıcı”ya karşı çıkmak kolaydır aslında. Özdemir İnce’nin yaptığı aracıyı çıkarmak aradan. Modern Deli dumrul’da diyebiliriz bu anlamda. Yalnız şiirini ve yazılarını okumaya, şiir üzerinde, şiir üzerine düşünmeye zorlamaktadır edebiyatla ilgilileri. Şiir kitapları kadar deneme kitaplarının çokluğu ve yoğunluğu da gösterir bize bunu.
“Yazıyı kendime Tanrı yaptım
ama tapmadım
bana zaman zaman günah çıkartır,
sırlarını söyler”
dizelerini bu anlamda değerlendirmek olasıdır.
ŞİİRİN İÇERİĞİNİ SONSUZLAŞTIRIP ÖZGÜRLEŞTİRDİKÇE
Yazıya tapmak biçimci kılar şairi. Özdemir İnce şiirin içeriğini sonsuzlaştırıp özgürleştirdikçe şiirinin en iyi biçimlerini kurmuştur.
Karadelikte Bir Yolculuk & Tersine Ya Da Sapkın Ayetler ile Opera Kahkahası bu biçimlerin son örnekleri olmaları bakımından ayrıca ele alınmalıdır. Her iki kitap salt Tanrı izleğinin ele alınışı açısından değil, Tanrı-insan, insan-toplumsal düzen, doğa-insan, ölüm ve yaşam izleklerinin ele alınışları bakımından da incelenmelidir. (Her iki kitaba başka bağlamlarda ilerde yeniden dönebileceğimi umuyorum.)
Özdemir Ağabeyin, “85’ime kadar yazacağım” dediği söylenmişti bir keresinde. Opera Kahkahası son ana kadar yazacağı konusunda kuşku bırakmıyor:
“Büyüdüm şair oldum, hiçliğe tercüman durdum,
(…)
Kimseye borcumuz yok var olmak için!”
Mecit Ünal, Aydınlık Kitap, 30.6.2017, s. 3-4